13- Erik Ağacı (2)

9 2 0
                                    

Akşam olduğunda Aziz'le beraber ateşböceği aramaya çıktık. Delilik bu ama başka çaremiz yok, o kendini Türkan'a ait olan her şeye sımsıkı bağlamış. Türkan'ın hikâyesine bağlanmış, o neyi seviyorsa Aziz de onu seviyor. O neyi sevmiyorsa Aziz de onu sevmiyor...

Normalde bu tür şeylere hep kadınlarda rastlanır. Aziz bir başka seviyor. Konu Türkan olduğu zaman susmak bilmiyor, en çok saçlarından bahsediyor.

Aziz, Türkan'ın bulunduğuna seviniyor, nasıl bulunduğuna değil.
Erik ağacının etrafında dolanırken ona, "Türkan bulunduğu için mutlusun." dedim.

Gülümsedi, ağaca çıkıp, birkaç tane erik topladı, "Evet, mutluyum." dedi, "Ya durumu çok kötüyse?" dedim. "Ya onu kabul edemeyeceğin şeyler olduysa."

Eriklerden birini kafama attı, "Kabul edemeyeceğim hiç bir şey olmadı!" dedi, "Durumuna gelirsek eğer, onun zor zamanında yanında olmayacaksam, ona destek olmayacaksam neden yanındayım?"

Haklıydı, ağaçtan inip, "Ayrıca başına gelebilecek dediğin o şeyin ne olduğunu biliyorum ben." dedi, "Boşuna saklamayın, üzülmüyorum, kendime kızıyorum."

Yere düşen eriği alıp ona uzattım, "Kendine niye kızıyorsun ki." dedim.

Erikleri elime tutuşturdu, ağaca bakıp cebinden bir çakmak çıkardı, çakmağa bakarak, "Onu burada ben yalnız bıraktım, başına gelen her şey benim yüzümden geldi." dedi.

"Senin bir suçun yok..." dedim, başını iki yana salladı, "Israr etmedim, gel götüreyim demedim tek başına bıraktım burada." dedi. "Benim onu değil, onun beni kabul etmeme hakkı var."

Çakmağı cebine geri koydu, "Ona bunu yapanı bulup, bu ağaçtan sallandıracağım!" dedi. "Hadi yürü, bulalım şu ateşböceklerini."

Gülümsedim, "Bunlar ne olacak?" dedim, "Yeriz diye topladım." dedi.

Ormanın içine doğru yürüdük, şuan deli gibi ateşböceği arıyorduk.

Solumda birkaç parıltı gördüm, kolunu tutup, "Aziz..." dedim. Bana baktı, "Ne var lan?" dedi, "Bak" dedim o tarafı işaret ederek.

Aziz sessizce o tarafa doğru yürüdü kavanozu açıp, "Ferhat koş!" dedi. Koşmadım, onun yanına gidip, ateşböceklerini toplamasına yardım en son zor bela kaçmasınlar diye kapattığımız kapağın ardından içi parıl parıl parlayan kavanozu hava kaldırdı. "Aferin lan!" deyip boynuma sarıldı, "Aferin!"

"Aziz, yeter ayrıl!" dedim daralıp. Benden ayrılıp gülümsedi, gözleri gülüyordu, "Şunlara bak..." dedi ateşböceklerine bakarak.

Erik ağacının altına oturduk, dallarına bakıyordu, "Hangisinden sallanduracağını mı düşünüyorsun?" dedim.

"Yok, ilk defa tırmandığımız dalı arıyorum. Herhalde budamışlar." dedi, "Kalır mı oğlum o dal?" dedim.

"İlk defa orada öptüm." dedi, "Neresinden?" dedim, "Neresinden olacak oğlum, yanağından." dedi.

"Ne bileyim, öptüm deyince..." dedim, "Sen daha Melek'e doğru düzgün sarılamıyorsun oğlum, boş yere beni kınama." dedi.

"Kınıyorum ki başıma gelsin!" dedim. Gözlerime baktı, " Ha, o zaman kına..." dedi, "Biz iyi anlaştık lan seninle."

"Öyle..." dedim, "Ulan, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, barışıp da ateşböceği toplayacağımız." dedi gülerek.

"Babamlar da iyi anlaşıyor." dedim, başını salladı, "Aynen öyle kardeşim!" dedi, "Gazete okuyorlar."

"Hatun Bozgun'un yarısı uydurma haberlerini okuyorlar bir de." dedim, sesli güldü, "Okusunlar okumasına da inanmaları çok komik." dedi.

Bir araba ışığı yansıdı oturduğumuz tarafa, Aziz ayağa kalktı, bir an a bana 'ateşböceklerine sahip çık' diyecek gibi baktığında kendimi gülmemek için zor tuttum, Cihan abi koşarak yanımıza geliyordu, "Koşun lan!" diye seslendi bu tarafa, "Aziz koş, Türkan uyandı!"

Aziz, "Allah!" diye sevinerek bana sarıldı, "Oğlum çok çabuk iyileşiyor lan!"

Sırtıma vurduğunda öksürdüm, Cihan abi müdahale edip, "Oğlum dur lan, öldüreceksin çocuğu." dedi.

Aziz beni bıraktı, koşarak arabaya doğru ilerlediğinde, "Bir şey unuttun." dedim arkasından. Durup bana baktı, sonra ateşböceklerini gördü, tekrar bu tarafa gelip, kavanozu aldı, "Hadi yürüyün!" dedi.

Kolunu tuttum, "Şimdi göremezsin, saat sabah on bir değil." dedim. Aziz bana baktı, "Saat on bir'e kadar beklerim ben de kardeşim." dedi.

Kader BozgunuWhere stories live. Discover now