4-Sıra Gecesi

24 4 0
                                    

Ertesi gün iki ailede birleşti, Aziz'in Türkan mevzusu da patlak vermişti.

Babam ve Vedat Ağa bu sefer yan yana oturuyordu, Melek kapının kenarında bekliyordu, Türkan denilen kız da Aziz'in yanında oturuyordu.

Babam, "Ya eşek kadar adamlarsınız, bir şarkı için yaptığınıza bak ya." dedi. "Daha yeni haber çıktı oğlum hakkımızda, barıştılar diye, ne yapıyorsunuz siz?"

Cevap vermedim, Vedat Ağa, "Hadi senin oğlanın bir günahı yok, benimki?" dedi, "Geri zekalı, tek Türkan bu Türkan mı?" dedi, Aziz, "Haklısın baba." demekle yetindi.

Babam elini dizine vurup, "Akşama sıra gecesi yapalım diyorum." dedi. Aziz, "Çiğköfteyi ben yoğururum." dedi, bana bakıp, "Ferhat da yardım eder hem, barışmış oluruz." diye söylendi.

Bakışlarından 'yardım etmezsen seni vururum' tehdidini rahatlıkla okuyabiliyordum.

Bu beni en ufak hatamda döverdi ya!

"Tabii, ederim..." dedim mecburen.

Akşam vakti, terasa minderleri sermeye başladık Aziz'le beraber. Sıra sıra düzgünce yerleştiriyordum, hepsi bitip, kızlar ortaya çiğköfte malzemelerini getirmişti. Melek bana bakarken elindeki çiğköfte tepsisini düşürdü, Aziz bana bakıp, "Dikkatini dağıtma lan kızın!" dedi.

Aziz'in yamuk koyduğu minderi düzeltirken, "Bir şey yapmadım ya!" dedim. "Kes sesini!" diyerek bağırdı

"Ne bağırıyorsun manyak!" dedim, sanırım sıçtım, yerdeki tepsiyi eline aldı, yanıma doğru yürümeye başladı, "Oğlum..." dedim, "Koçum" diyerek geriye doğru adımlar atmaya başladım, Melek ve ablası gülerek bizi izliyordu, "Aslanım" dedim, Aziz'in gözleri benim üzerimden ayrılmadı, üzerime doğru bir hamle yaptığında "Hoşt Köpek, Anne!" diyerek koşmaya başladım terasta. Babamlar terasa gelip minderlere oturup gülerek Aziz'den kaçan beni izlemeye başladı.

Peşimden koşan Aziz yön değiştirip tam karşıma geldiğinde yutkundum, "Yapma ya..." dedim yalvarır gibi, "Ortaya geç otur." dedi.

Yavaş korkak adımlarla, babamların olduğu tarafa dönük minderlerin birine oturdum, Aziz'in gelmesini bekledim. O yanıma oturup gömleğinin kollarını toplamaya başladığında biraz sola kayıp uzaklaştım, kolumdan tutup yanına çekti, "Ver oradan bulguru." dedi.

Bulgur ne? Allah'ım yardım et bu kuluna! Malzemelere mal gibi baktığımı fark etmiş olacak ki kafama bir tokat yapıştırdı, "Bulgur ver Ferhat!" dedi.

Üzerinde bulgur yazan paketi alıp ona uzattım, babam kahkaha atıyordu,Aziz bana baktı, "Allah cezanı versin Ferhat." dedi, paketi elimden alıp açtı ve tepsiye döktü, "Salça ver." dedi.  Salça kovasını ona uzattım, "Dört yemek kaşığı at." dedi. Dediklerini yapıyordum birden kafama vurdu yine, "Ne yaptın yine ya?" dedim.

"Soğanla sarımsağı niye rendelemedin!?" dedi, "Rendeleniyor mu ki onlar?" dedim. Kafama bir daha vurdu, "Bütün atıyoz Ferhat!" dedi. "Salçayı bırak rendele şunları."

"Ben mi?" dedim. "Yok eben!" diye karşılık verdi. Kızlar da gülerek bizi izliyordu annem, "Çocuğuma vurma ya..." dedi, gülüşünden çok eğlendiği belli oluyordu.

Rendeyi elime alıp, soyulmuş soğanı rendelemeye başladım. Soğanın kokusunu aldıkça gözlerim sulanıyordu, elimin tersiyle gözümün yaşını siliyordum arada bir. Soğanı rendeleyip beni bekleyen Aziz'e uzattım, "Suyu sık onun salak!" dedi. "Onu da kendin yap!" dedim.

Elimdeki soğan tabağını aldı, sarımsağı da rendeleyip ona uzattım tabakla. Geri kalan malzemelerden bir tek soğan ince kıyılmamıştı. "Ferhat!" diye bağırdı Aziz, "Ne var, zıkkımın dibi mi var?" dedim, "Domates salçasını uzatsana." dedi.
Salça kavanozunu alıp ona uzattım, o da eğleniyordu artık, tabi, ortadaki salak ben olunca...

Kader BozgunuWhere stories live. Discover now