1/nuclear mind

5.5K 282 93
                                    

ᴿavian büyük sırları olan küçük bir kasabaydı.

III. Dünya Savaşı sonrası parçalanmış Amerika'nın kuzeybatısında kalan son topraklardan biriydi. Doğu sahillerinin yerle bir edilişinden sonra insanlar Alaska'nın balçıklı topraklarına ve Kayalık dağlarının kudretine sığınmış, yaralı kalpleri ve altüst olmuş zihinleriyle eskiye dönme çabasına girişmişlerdi.

Bir gece yarısı eski kamyonetimizin bizi getirdiği son nokta ve düzeleceğimize olan inancımızın can suyuydu.

Burada insanlar yüzeysel bir samimiyet içerisindeydi. Üretici ve pasif kişiler değerli kabul edilir, konuşkan ve dürüst kimseler canice bir dışlanmaya uğrayarak savaşın yakıp yıktığı topraklara dönmek zorunda kalırlardı.

Çıkar çemberine giremezseniz sizi burada kimse istemezdi. Örneğin ben pek çok kimselerin gözüne batıyordum ama annemin ve bazı yaşı geçmiş adamların iştahlarını kabartan cinsel albenimin hatrına beni buradan süremiyorlardı.

Annem iyi bir botanikçiydi ve geldiğimiz sene mısırlara bulaşmış hastalığı iyileştirerek kasaba merkezine yakın olan evimizi almamızı sağlamış, saygın bir aile oluşumuzun temellerini atmıştı.

Marcell'lar olarak yerimizi sağlamdı. Ta ki ben lanetli kabul edilen Coda'ya gidene dek.

Coda kasabadan yaklaşık yarım mil ötedeki heybetli falezin adıydı. Büyük Okyanus'un hırçın dalgalarıyla dövülmüş pürüzsüz bir bağrı ve her daim kapalı olan bir havası vardı. Derlerki orada, uçurumun kıyısındaki evde, savaşta Almanların tarafında yer almış bir Amerikan askeri yaşıyormuş. Savaş sırasında sol kolunu kaybetmiş ve şeytanlar ona demirden bir kol bahşetmişler. Vatanına ihanetinden ve şeytanlarla anlaşması yüzünden hiçbir kimse onu kendi kasabasında istememiş ve o da yaşamanın neredeyse imkansız olduğu Coda'ya gitmiş. Ve yine başka bir rivayete göreyse uçurumdaki sürekli felaketlerin sebebi Tanrı'nın askeri cezalandırmak istemesiymiş.

Bunu ilk duyduğumda dehşete kapıldığımı inkar etmeyeceğim. Sonuçta başlarda asıl tehlikeli olanın Coda değil de Ravian olduğunun bilincine varamamış, yüzüme gülümseyen tüm bu insanları birer dost bilmiştim.

Ama zamanla niyetlerinin farklılığını algılayıp maskelerinin ardındaki irinli yüzlerini gördükçe Coda'ya ve orada yaşadığı anlatılan askere karşı büyük bir sempatim oluştu.

Etrafımdaki herkesin benden bir şeyler kopardığını hissediyordum. Bazı zamanlar birileri öldürülüyordu ve tüm suç uçurumda yaşayan askere atılıyordu. Dostum saydığım şerifin oğlunun bana yaptığı tensel temaslar çığırından çıkmaya ve masumluğunu yitirmeye başlamıştı. Annem giyimime özen göstermem gerektiğini söylüyor, yakası kapalı tüm kıyafetlerimi yakıyordu.

Oysa ben tüm aptallığımla benim bunları yanlış yorumladığımı düşünüyordum. Sonuçta biz buraya yerleşeli üç yıl olmuştu, tüm bu insanları tanıyor ve böyle sapkın düşüncelere sahip olamayacaklarına koşulsuz şartsız kefil olacak potansiyeli kendimde buluyordum. Davie ahırda belime sarılırken dostça bir yaklaşım sergilemiş olmalıydı. Bay Hank'in beni kucağına alıp sevmek istemesi ise kesinlikle bir baba-kız ilişkisi içine girmemizdi. Zaten aksi takdirde annemin buna sessiz kalması imkansızdı.

Ama bazı anlar tüm bunların bayağılığı karşısında çıldıracak hale geliyordum.

Coda'ya kaçışım bu delirme noktalarından birinde gerçekleşmişti.

• • •

"Biraz kuru et almayı unutma!" diye seslendi annem ben verandanın eşiğindeyken. Onu onaylayan bir şeyler söyledikten sonra elbisemin açılan eteğini tutarak çarşıya yürümeye başladım. Hava her zamanki gibi rüzgarlıydı ve buna rağmen annem bir hanımefendi gibi davranarak elbise giymem konusunda inanılmaz bir ısrar göstermişti. Tartışmayı o kazandığı içinse kahve, çiçek desenli elbisemin eteklerini sımsıkı kavramak zorunda kalmıştım.

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin