2/coda

2.2K 233 42
                                    

ᴷanlı pansumanlar, sancılar ve yüksek ateşin kavurduğu bedenle geçen huzursuz uykuların tümünde, ayılabildiğim o ufak anlara dair hatırlayabildiğim birkaç küçük imgeden başka bir şey değildi.

İlk olarak alnımdan başlayarak tüm bedenimi okşayan nemli bir bezin ürpertici hissini anımsıyorum, ara sıra çatlamış dudaklarıma bir vaha gibi gelen suyun rahatlatıcı etkisini. Belli zamanlarda karnımda gezinen parmakları ve bir metalin yakıcı soğuğu beliriyor zihnimde.

Tüm bunları birleştirmek, bir sonuca varmaya çalışmak, kendime gelmeye çalıştığım günlerde bir yılanın kartalı avlaması kadar zor ve absürt geliyordu. Her şeyi başta huzursuz rüyalarımdan kesitler sandım.

Ama balta seslerine uyandığımda görüntülerin gerçek anılara ait olduğunu kavradım.

• • •

Tavandan aşağı bir rüya kapanı sarkıyordu ve dakikalarımı onu izlemekle geçirmiştim. Kahverengi sülün tüylerinin bazıları ıslanarak birbirine yapışmıştı, geri kalan kısımlarsa biraz tozlanmıştı.

Eski evimizde de yatağımın üzerinde birçok rüya kapanı vardı. Gerçekliğine hiçbir zaman inanmamıştım tabi, sadece dekoratif amaçla kullanıyordum. Şimdi eski günlerden birkaç anı belirirken zihnimde, ağlamak istiyordum.

Oysa insan ilk kez gördüğü bir yerde ağlamaya ne çok korkarmış.

Karanlık bir endişe belirdi içimde. Tuhaf bir utanma duygusu ve korku. Bilmediğim bir yerde savunmasız bir şekilde uzanıyordum, bu oldukça tehlikeliydi benim için. Sonuçta birkaç gün önce tanıdığımı sandığım bir adamın saldırısına uğramıştım, bir yabancıyla kalmak ne kadar güvenli olabilirdi?

Ellerime baktım; uzun, biçimli ve tehlikeli ellerime.

Birini öldürmüştüm.

Tehlikeli olan bendim.

Kulağıma sürekli bir kırılma sesi geliyordu karşıdaki camdan. Hava bulutlu ve muhtemelen soğuktu. Tam kapanmamış pencereden süzülen rüzgarın ıslığı karışıyordu tüm bu gürültüye. Kalkmam gerektiğini hissediyordum. Ama ne bedenimde o direnç vardı, ne de bende o istek. O yüzden bu anı kovalayan dakikalar boyunca yine tek yaptığım öylece uzanıp tüylere bakmaktı.

Neden sonra, sesler kesildi ve evin kapısı açıldı. Ağır botların eski parke üzerindeki gürültüsü duyuldu. Doğrulmak için hareketlendim.

Karnımdaki sancı büyürken bunu göz ardı etmeye çalıştım. Bu sırada Asker bulunduğum odaya girmiş, etrafa şöyle bir göz gezdirdikten sonra soğuğun sebebi olan pencereyle uğraşmaya başlamıştı. Bir şeyler söylemem gerektiğini düşündüm. "Teşekkür ederim..."

"Evine dön."

Duygusuz bir dille sarf ederken bu cümleyi dönüp bakmaya bile tenezzül etmemişti. Elleri hala ahşap pimapenle uğraşıyordu. Yeşil oduncu gömleğinden taşan sol kolunu gördüm. İblisler ona gerçekten demirden bir kol vermişti.

"Ama benim bir evim yok." dedim ağlamamak için kendimi zaptetmeye çalışırken. Yaram daha da sızlarken ellerimde titremeler baş göstermişti.

Annem bana ihanet etmişti.

Gerçekten evsizdim.

Bir an dönüp yüzümü inceledi. Dudakları aralanırken konuşacak sandım ama tam aksi, tekrar pencereye dönerek bir süre bekledi. Uzun siyah saçlarının gölgelediği yüzünden birçok düşüncenin silüeti geçiyordu.

Bir şey söyleyecek sandım.

Oysa o beni kanayan yaramla orada bırakıp gitti.

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin