12/yes i am

1.6K 169 32
                                    

ᴼ günden sonra Bucky'le aramızda tuhaf bir ilişki gelişti. Yaşadığımız şeyler ve açıkladığımız gerçeklere rağmen, kavanozun dibinde biraz kahve kalışı gibi, bizim aramızda da bir yabancılık hissi kaldı. Belimi saran ellerinde, bir çiçeği ekerkenki hassasiyetini göremediğimi hissediyordum çoğu zaman. Çoğu zaman can yakıcı bir yabanilikle seviyor beni ve inatla bir şeyler gizliyordu.

Tabii o dönem benim gözümün görebildiği tek gerçek karşılıklı -farklı boyutlarda olan- sevgimizdi.

Bucky'nin beni sevdiğinden hiçbir zaman şüphe etmedim, hatta bazı anlar beni bile aşıyordu sevgisi. Fakat yanlış giden bir şeyler olduğunu her an büyük bir kuvvetle hissediyordum. Bizi yıkacak bir şeyler olacağını kendi içimde duyumsuyordum çoğu zaman.

Sadece bunu kendime itiraf etme cesaretini çok sonradan kazandım.

• • •

Bahçe malzemeleri için yaptığımız sorunsuz bir alışverişten sonra, kendime sonunda bir uğraş bulmuş olmanın verdiği zevkle mest olurken Bucky benden önce nasılsa, yine o şekilde devam ediyordu hayatına. Bazı günler yine ortadan kayboluyor, ancak saatler sonra dönüyordu. Tek kelime bir şey sormuyordum, onun açıklamasını umuyordum çoğu zaman fakat o hiçbir şekilde o günün bahsini açmıyordu.

Sekizinci ayımıza dönerken ben kırılgan duvarları olan kozasının dışında bekleyip -oysa birazcık daha dikkatli baksam görebileceğim- gerçekleri bir gün kalkıp bana anlatmasını bekliyordum. Bunu yaparken aklımdan geçen tek şey onun bana gösterdiği merhametin aynısını ona gösteriyor olduğumdu, sonuçta kolay şeyler yaşamadığı ortadaydı.

Yine ortadan kaybolduğu bir sabah, bahçemin son işlerini tamamladıktan sonra biraz gezinme ihtiyacı duydum. Aslında nicedir gerçekleştirmek istediğim bir eylemdi fakat ne sebepten, bir türlü o doğru zaman zarfını yakalayamıyordum. O gün ise beni bekleyen hiçbir işim yoktu, bundan iyi bir fırsat olabilir miydi?

Yeni aldığımız hırkalardan birini aldım üzerime ve Bucky'nin erken gelme ihtimaline karşı dışarıda olduğumla ilgili bir not bıraktım eve.

Kapıyı arkamdan kapatıp yürümeye başladığımda kafamda tasarladığım bir gezi güzergâhı yoktu, sadece sahil boyunca yürümeyi düşünmüştüm.

Yavaş ve acelesiz yürürken kafamda son ayların değerlendirmesini yapıyordum. Hayatımın ikinci kırılma noktasını yaşamıştım, her şeyimi kaybetmiş ve tamamen farklı temeller üzerine kurmuştum yeni yaşamımı. Fark edildiği zaman insanı oldukça sarsan bir gerçekti bu.

Dönüp baktığımda Ravian'da geçirdiğim üç yıldakinden daha mutlu zamanlar geçiriyordum Bucky'nin yanında. İnsanı korkutan samimiyetlerinden uzakta, onun yanında güvendeydim. Elbette kayıplarım ağır yaralardı fakat ben onunlayken iyileşip düzeleceğime inanıyordum.

Tüm bunları düşündüğüm sırada ayaklarım beni Coda'nın güneyindeki, daha önce farketmediğim -ve hatta bahsini bile duymadığım- bir saplı adaya getirdi.

Evden çok fazla uzaklaşmamıştım, Coda'nın bir kısmı buradan hâlâ görünüyordu ama ben burayı daha önce görmemiştim. Bu durum tuhafıma gitti çünkü farkedilmeyecek cinsten bir yer değildi burası. Beni bu kadar heyecanlandırmasının sebebi ise aynı Bucky'nin evine benzer bir ev bulundurmasıydı bünyesinde.

Tuhaf bir dejavu hissi yaşadım. Karnımda büyük bir kesikle Coda'ya koştuğumdaki gibi tuhaf bir heyecan çarpıyordu içimde. Burada yaşayan yeni birinin varlığı beni meraklandırmıştı.

Gidip elbette kapısını çalamazdım, kim olduğunu bilmiyordum fakat bu, ağaçlardan birinin ardına saklanıp onu gözlemek istemediğimi söyleyemezdi.

Tenha bir noktaya geçip evi izlemeye koyuldum. O an aklımdan ne geçiyordu, ne yapmayı planlıyordum, bilmiyorum. Sadece Bucky dışında kimin, neden herkesten bağımsız bir şekilde burada yaşadığını merak etmiştim.

Acaba varlığından haberdar olmadığım kaç kişi daha vardı böyle?

Uzun dakikalar boyunca orada oturup durduktan sonra, geçen dakikalarla birlikte sönmüş heyecanımın ardından, boşuna heveslendiğimi ve zaten aptalca bir girişimde bulunduğumu fark ettim. Burada yaşayan kişinin bana ne gibi bir faydası olabilirdi ki?

Eve dönmek için yerden kalkıp evin tam aksi yanına döndüm. Ve doğruca yüzüme nişan almış bir avcı tüfeğiyle karşılaştım.

"Kimsin sen?" dedi ağır aksağanlı bir adam. Tutulup kalmıştım.

Esmer, ağır yanıklarla dolu suratını kirli sakalıyla örtmüş bir adamdı bu, orta boylardaydı ve tüfeği sıkıca -ama kendinden emin bir havayla- tutmuş bana bakıyordu. Büyük ihtimalle evin sahibiydi ve doğal olarak neden onu gözlediğimi öğrenmek istiyordu.

Cidden, niye yapmıştım ki bunu?

"Yemin ederim kötü bir niyetim yoktu." dedim bir çırpıda. Tehdit teşkil etmediğimi göstermek için -ki zaten bu cılız halimle böyle bir şey söz konusu dahi olamazdı- ellerimi havaya kaldırdım.

"Kimsin sen?" diye yineledi adam, tüfeğini bana daha da yakınlaştırmıştı.

"Ophelia." dedim sanki bir şeyleri açıklığa kavuşturacakmış gibi. "Coda'da yaşıyorum. Bakın ben dolaşmaya çıkmıştım ve evinizi gördüm. Daha önce fark etmemiştim, heyecanlandım ve burada kimin yaşadığını öğrenmek istedim. Gerçekten sizi rahatsız etmek istemezdim."

Adam kaşlarını çattı. "Coda'da yaşamıyorsun."

Kafamı hızlıca salladım. "Hayır, hayır yemin ederim orada yaşıyorum. Yaklaşık sekiz aydır oradayım, pek dışarı çıkmıyorum belki bu yüzden bilmiyorsunuzdur. Bucky'i tanıyorsanız ona sorabilirsiniz, onunla yaşıyorum."

Gerçekten saçmalıyordum ama işe yarıyor gibiydi.

"Bucky'le mi yaşıyorsun?" Tüfeğini yavaşça indirdi ve ben de derin bir nefes aldım. Kömür karası gözlerini yere çevirip kafasında bir şeyler tarttı.

"Evet." dedim bana inanması için.

Bir müddet öylece durdu, ardından kafasını kaldırıp tüfeğindeki tutuşunu gevşetti. "Üzgünüm," dedi yarı gülümser bir tavırla "insan burada yaşayınca pek fazla insanla karşılaşamıyor, haliyle yeni birini görünce şüpheleniyorsunuz."

Hafifçe tebessüm ederek onu onayladım. "Ben de aynı sebepten buradayım zaten."

Elini uzattı. "Ben Brock bu arada. Buchanan'la yaşıyorsunuz, ha? Açıkçası bu tuhaf. Kendisi çok soğuk biridir, bu olayın nasıl gerçekleştiğini çok merak ediyorum."

"Onunla tanışıyorsunuz galiba?"

"Evet, biz eski dostuz. Sorunumuz olduğunda birbirimize yardım ederiz. Ama son zamanlarda görüştüğümüzde bana hiç sizden bahsetmedi."

"Bilemiyorum. " dedim, konuşma tuhaf bir yöne gidiyordu ve kendimi huzursuz hissediyordum. Hafif bir titreme geçti bedenimden.

"Üşümüşsünüz. Gelin size bir kahve ikram edeyim, bu sırada Buchanan'ınla nasıl tanıştığınızı anlatırsınız."

"Teşekkür ederim ama belki daha sonra. Artık eve dönmem gerek."

Biraz daha ısrar etti fakat bu adamla bu kadar yakın konuşmak bile bir sorundu, insanı tedirgin eden bir havası vardı -belki de Rus aksağınından dolayıydı?

Daha sonrası için -sahte- söz vererek Coda'ya doğru hızlı ve acele adımlarla ilerlemeye başladım. Belli bir mesafeden sonra dönüp arkama baktığımda, ağaçların orada hâlâ beni izliyordu.

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin