16/a new sun

1.6K 162 134
                                    

Şarkısız okuyan ölümü görsün, çok amin.

• • •

ᴷarmakarışık evin ortasında oturuyorum, elimde bir çok alakasız kitap ve defter, bir ayakkabı tokası, bir kemer, başka bir isme ait saat, kimler olduğunu bilmediğim insanların zamanda asılı kalmış gülüşleri eski bir karede. Bu ev dışında geçirdiğim bir haftanın sonunda döndüğümde, ilk yaptığım her şeyi alt üst edip en ufak delikleri bile karıştırmak olmuştu.

Şimdi anlıyordum bu başka isimlere ait mektupları, saate kazılı K.S harflerinin anlamını, neden bu kadar çok kitap olduğunu ve bunca kıyafetin manasını. Bucky bunca zaman burada nasıl vakit geçirmiş, şimdi görüyordum.

Ellerim titriyor, nefes almak eyleminin gerçekliğini sorguluyordum ama aynı zamanda çok da sakindim, felaketim olacağını sandığım şey aptal bir şekilde yüreğime su serpmiş gibiydi, rahatlamıştım. Artık kuşkulanacağım bir şey kalmamıştı, tüm gerçekler ortadaydı.

Hırkama daha da sarınarak kalktım çöktüğüm yerden, bedenimin uyuşukluğu güzeldi, hiçbir duygu kıvrılmıyordu göğsümde bir yılan gibi. Ben tamamen, değişmiştim...

Geriye dönüp bakıyordum da... Şimdi o yere yapışmış, ciğerlerimi parkelere teslim eder gibi ağlamam gerekirdi, sıkça hıçkırıklarla nefesimin kesilmesi, ulur gibi inilderken göğsümdeki acının daha da büyümesi gerekliydi, Bucky'e yalvarmalıydım inandırıcı birkaç cümle söylemesi için. Oysa şu anda yüreğim bile hareket etmiyordu bu olay için, zaten biliyordu o tüm bu zaman boyunca gerçeği, sadece ben görmemek için uğraşmıştım.

O son yosunlu taş beni kurtarır sanmıştım, yarıklarında gizlediği yılanları duymamıştım beton döktüğüm kulaklarımla.

Mavi örgü hırkama sarılarak, mavi güz sabahında mavileşmiş topraklara basa basa adımladım Lodosun dondurduğu falezi. Titriyordum ama yalnızca rüzgarın soğuğundandı, uçurumun kıyısında duran Bucky etkilemiyordu beni.

Döndü, bana baktı onun evinin çimlerini ezerken, çenemi kaldırdım. "Artık yeni bir güneş bulma vakti."

Bir şey söylemedi, her zaman yaptığı gibi kenetledi dudaklarını, lal oldu bana. İlk kez ona kırılmadım bunun için, kırılacağım daha nice mesele vardı bunun öncesinde.

Yeniden hırçın dalgalara döndü yüzünü, duvarlarımıza vuran dalgaların sesinde bir süre sarhoş durduk ikimiz de. Sonrasında sımsıkı sarıldım ona sırtından. Aynı hizada olan kalplerimizle, o kadar uzaktık ki...

Bedeni gevşedi cılız kollarımın arasında, ellerimi tersinden tuttu sıkıca. Titrek nefesinde bir özrün eridiğini biliyordum, ama artık bir önemi kalmamıştı bunun.

O gün, yalnızca o an, Bucky'nin her daim sığınmak istediğim gövdesine sımsıkı sarıldığımda ağlama eşiğine geldim, bedenim büzüştü acıyla. O kadar muhtaçtım ki onun kollarına, o denli istiyordum ki tüm her şeyi yanlış anladığımı bana söylemesini... Ama o yine susuyordu, çünkü ikimiz de biliyorduk, bu kadar yalan yeterdi.

Sırtına gömdüğüm yüzümü kaldırdım ağlamadan ve kollarımı çekti bedeninden. Yavaşça döndü bana, yorgun yüzünde acıyı gördüm.

İçimin ezilmesi gerekirdi, vazgeçip onu affetmem, yine aşkımdan ve çaresizliğimden kıvranmalıydım onun gaddar suskunluğunda ama yapmadım. Ben bir yıl boyunca kaçmıştım kendimden, şimdi onu taklit edemeyecek kadar uzaktaydım Ophelia'dan. Sığındığıma benzemiştim.

Bu yüzden hırkamın cebindeki ekmek bıçağını, annemin katiline saplamak için bir öğleden sonra mutfakta ağladığım bıçağı, göbek deliğinin yanına saplarken gözlerimi mavilerinden ayırmadım.

Birbirine sıkıca kenetlediği dudakları acıyla aralandı, gürültülü dalgaları bastırdı iniltisi. Bedeni bıçağın şokuyla gerilirken koluma tutunmuştu. Üzgünce baktı gözlerime.

"Seni seviyorum Bucky." Bıçağı çektim ve bir kez daha vurdum bir gece öpücükler kondurmaya doyamadığım bedenine. Yeniden sarsıldı ama durdurmadı beni. Yalnızca gözleriyle pişmanlığını anlatmaya devam etti.

"Seni seviyordum Bucky." Çıkardım, vurdum. "Ama annem bana bir kez demişti ki," Çıkardım, vurdum, küçüldü heybeti. "Dünyaya asla güvenme." Çıkardım, vurdum...

Öfkemdendi belki gaddarlığım, belki de ben de farklı değildim ondan. Belki o da bakmıştı annemi öldürürken onun gözlerine böyle, aynı daha nice insanı katlederken. Kaç kez bıçağım parçaladı onu, onun da beni parçaladığı gibi bilmiyorum. Ama durduğumda, dudaklarından süzülen kanlar vardı.

Ben o dudakları öpmeye kıyamazdım...

"Ophelia... Özür dilerim..." Kolumu hâlâ daha sıkı sıkıya tutarken ve düşmemeye çabalarken, cümlesinde kanda boğuluşunun hırıltısı vardı. Onun kanı benim ruhumu da boğarken yüzümde hiçbir kas hareketlenmedi.

Yalnızca "Ben de özür dilerim." dedim.

Ve onu omzundan ittirerek dalgalara teslim ettim.

Suya düşüş sesi bile duyulmadı bu öfkesinden kabarmış dalgalarda.

Zamanla bir yağmur bastırdı bu kanlı sabahı, titreyen ellerimde kanların ortasına temiz damlalar yayıldı. Onlara baktım usulca, uzun, şekilli ve tehlikeli ellerime. Sonra yavaşça çöktüm kanlarla renklenmiş çimenlere; sular, akamayan yaşlarım yerine yüzümden kayıp giderken.

Hayatım bir kez daha büküldü kristalden geçen bir ışık gibi, bu kez hiçbir renk çıkmadı açığa, karanlıkla soğruldu ve yok edildi ruhumla birlikte. Hislerinin aptallığıyla bir hayalet hikayesine aşık olan kızın kalbi atmayı kesti.

O eve sırılsıklam döndüğümde biliyordum, benim hayatım bir daha düzelemeyecek bir biçimde değişmişti, ama Coda'da hâlâ bir katil yaşıyordu.

• • •

A new sun
Benim kimseyle paylaşamam dediğim
çoğu zaman dinlemeye bile korktuğum şarkı
çünkü her seferinde beni kafamda kurduğum
o faleze itiyordu.

O şarkıyı ilk dinlediğimde yazdım bu kitabın ilk satırlarını ve bugün dönüp baktığımda
hiçbir düzenleme yapmama rağmen
bu kitabın hiçbir kelimesin pişman değilim
(pekala, finali daha güzel yazabilirdim)

Bunu okuduysanız ve sevdiyseniz ne mutlu bana,
bir şeyleri bir noktada başarmış hissederim.

Ve sanırım son olarak, aklınıza takılan herhangi bir şeyi, bu pasajda sorabilirsiniz.

Kendinizinki söndüğünde/söndürüldüğünde
yeni güneşler yaratmanız dileğiyle.

Ve dünyaya asla güvenmeyin.

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin