7/i'm jim morrison, i'm dead

1.7K 182 20
                                    

ᴴer ne kadar fiili süresi iki ay olsa da, öncekiler gibi bu yas da incinmiş ruhumun içinde bir yen olarak kalacaktı.

Derin bir kuyuya itilmiş gibi hissediyordum sahip olduğum herkesi kaybettikten sonra. Sinir krizleri, ağlama ayinleri ve ince titreyişlerle devam ediyordum artık, gittikçe aksi ve çekilmez olmuştum. Çevremdeki herkesi ve her şeyi yaralanmış ruhuma yöneltilmiş birer tehdit olarak algılıyor, vahşi bir hayvan iç güdüsüyle savunmaya geçiyordum.

Bu karanlık dönemimde Asker her zamanki gibi soğukkanlı ve benden tamamen bağımsızdı. İhtiyaçlarım dışında benimle aynı ortamda bulunmuyor, çoğu zaman onun yüzünü görmeden gün geçirdiğim oluyordu.

Bu süre zarfında ona olan öfkem daha da büyüyordu, kayıtsızlığı incitiyordu. İçimden her şeyi yakıp yıkmak, onu ellerimle boğmak geçiyordu. En zor anımda beni içine ittiği bu derin yalnızlık da tüm kızgınlığımı kamçılıyordu.

Ondan nefret etmek ve ona tapmak arasındaki o incecik çizgide yalpalayıp duruyordum. Yaşadığım tüm bu zorlayıcı durumlar beni daha yıkıcı, daha gaddar birine dönüştürüyordu fakat yine biliyordum ki o derin kuyuya düşmeden önceki bendim hâlâ. Merhametli, kırılgan ve gereğinden fazla iyimser.

• • •

Şişliklerin el verdiği kadarıyla gözlerimi açtığımda güneş henüz doğuyordu, dışarıda çiğ bir aydınlık vardı. Yine ağlayarak uyuya kaldığım bir geceydi, nefessiz kalıyordum.

Metias'ın benden nefret ettiği düşüncesi sarıyordu son birkaç sabahtır kalkar kalkmaz beynimi. Artık rüyalarıma girmiyor, dahası her daim içimde bir ışık topu gibi duran güvende olma duygusu da aniden yok olup gitmişti.

Beni birer birer terk etmişlerdi, üstüne bir de tüm benliklerini, onlara ait tüm anılarımı da alıp gidiyorlardı. Nicedir Metias'ın acı kahve gözleri hatrıma düşmüyordu.

Uzun süredir öylece uzandığım koltuktan kalkıp mavi aydınlığı içeri buyur eden pencereye yöneldim. Şöminedeki ateş çoktan sönmüş, evi donuk bir soğukluk sarmıştı, muhtemelen sabah altı sularıydı.

Hemen dibimizdeki falezin ötesinde hırçın dalgalarla hareketlenen deniz bugün biraz sisli ve her zamankinden daha öfkeli gibiydi. Kayalıkların sınırında bir erkek silüeti uçurumdan aşağı bir şey sürüklüyordu.

Ortam henüz tam aydınlanmadığı için varlıkları ve nesneleri seçmede başarısızdım ama o erkek silüetinin Asker olduğunu anlayacak kadar vakit geçirmiştim onunla fakat yine de o çektiği şeyin ne olduğunu anlayamamıştım.

Gürültüyle çimenlerin üzerinde biraz daha çekiştirdi o şeyi, daha sonra tüm gücüyle uçurumdan aşağı ittirdi. İşini bitirdiğinde -yorulmuş olacak ki- olduğu yere çöküverdi.

Sabahın bu saatinde neyle uğraştığını sorgulamak istemiyordum artık. Geldiğim ilk günlerde bu beyin fırtınaları beni eğlendirse de artık çıldırtacak noktaya getiriyordu. Onunla ilgili hiçbir şeye akıl sır erdiremiyordum artık, bu yüzden de uğraşmayı bırakmıştım.

Camın önünden ayrılıp yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Tuvalet aynasında gördüğüm suratım korkunçtu. Şişmiş gözaltı torbalarımın yanı sıra yer yer çürümüş ve çökmüştü. Saçlarım uzun süredir yıkanmamanın sonucunda keçeleşmiş, elimi attıkça dökülecek bir sağlıksızlığa ulaşmıştı. Bedenimin bazı yerlerinde sinir krizi sonrası morluklar görüyordum.

Yeryüzüne sürgün edilmiş bir ölü gibiydim.

Aklımın bir köşesine bugün yıkanmayı not ederek lavabodan çıktım. Asker de o sırada dış kapıyı kapatıyordu, pantolonunun paçasında kurumuş çamur izleri vardı, bir de ne olduğunu buradan seçemediğim farklı lekeler.

Uyanık olduğumu görünce şaşırmış olacak ki "Sen ne zaman kalktın?" diye sordu. Onu görüp görmediğimi merak ediyor olmalıydı.

"Az önce." diyerek yalan söyledim ve bana tahsis edilmiş koltuğuma dönüp yorganın altına kıvrıldım. Sıcaklığım henüz gitmemişti.

Bir süre olduğu yerde sessizce bekledi, belki de beni izliyordu, bilmiyordum. Uzunca bir sessizlikten sonra hareketlenip odasına gitti. Kederlerimle öylece uzanmaya devam ettim ben de.

• • •

Kendime verdiğim yıkanma sözünü gecikmeli olarak üç gün sonra gerçekleştirdiğimde vücudumun üzerinden kocaman bir yük kalkmış gibiydi -pislikten arındığım için de olabilirdi- Bu yıkanma olayı da bana bir tazelenme hissi getirmişti, içime dolan yersiz bir enerji hissediyordum. Bir ses sürekli hayatın devam ettiğini söylüyordu.

Bu yüzden o günü aylak aylak yatmak yerine kendi bakımıma ayırmaya karar verdim. Nicedir aksattığım bu iş yüzünden yaratığa dönüşmüş durumdaydım, hem kendimi bununla oyalayarak düşünmekten ve kendimi harap etmekten de kurtulmuş olurdum.

Vakit öğleye yaklaşıyordu, uyandığımdan beri Asker odasından hiç çıkmamıştı. Belki evde değildir, diye düşünsem de arabasını evin arkasında görmüştüm. Eminim beni çıldırtma planına devam ediyordu.

Bu durumu umursamadım, artık onun kayıtsızlığına alışmıştım, koca evde tek başıma yaşıyor gibi hissediyordum çoğu zaman. Bu yüzden onun bu ergen hareketlerini umursamadan mutfağa geçip kendime ağda hazırlamaya koyuldum. Şeker tüylerimin daha çabuk çıkmasına neden olacaktı ama hiç yoktan iyiydi değil mi?

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin