15/wayfarer

1.3K 146 26
                                    

 ᴷorkak ve şüpheci tavrımın aksine, Brock ve ben ilerleyen günlerde tuhaf bir dostluk geliştirdik

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


ᴷorkak ve şüpheci tavrımın aksine, Brock ve ben ilerleyen günlerde tuhaf bir dostluk geliştirdik. Bucky'nin beni bir başıma bıraktığı anlarda Brock beni delirme noktalarından çekip aldı.

Bazı yönleriyle onu Bucky'e benzetmekten kendimi alamıyordum, yaptığı bir işte aynı serinkanlı duruşu sergiliyor,  aynı hassasiyetle olaylara yaklaşıyordu fakat farklı olarak Brock kesinlikle Bucky'den daha konuşkan ve sıcaktı.

Bunda büyük ihtimal saplı adada geçirdiği uzun süren yalnızlığının etkisi olmalıydı.

• • •

Kafamı kaldırıp denizden kopup geliyormuş gibi bir maviliğe sahip olan bulutlara baktım. Ara sıra dalgaların sesi arasından patlayan gök gürültülerinin de sesini duyabiliyordum. Büyük bir fırtına yaklaşıyordu.

"Sanırım artık eve gitmeliyim." dedim Brock bana elindeki defterden bir şeyler göstermeye çalışırken. İsteğim karşısında kara gözlerini benim baktığım yöne çevirip bize doğru gelen kudretli yağmurlara baktı.

"Haklısın, ben seni bırakayım." Defteri bir kenara bırakırken elimle onu durdurdum.

"Hiç gerek yok Brock, kendim gidebilirim."

Eliyle dışarıyı işaret etti. "Hava kararıyor ve bu fırtınaya yalnız yakalanmak istemezsin. Mızmızlanma da hazırlan." Üstüne bir şeyler almak için odasına gitti. Reddetme şansım olmadığı için lafını ikiletmeden koltuklardan birine bıraktığım yağmurluğumu üzerime geçirdim.

Ağustos'tan çıkıyorduk, Brock yılın bu zamanı çok şiddetli yağmurlar yağdığını söylemişti. Onu dinleyerek üzerime bir şeyler giydiğim için şanslıydım.

Onun hazırlanmasını beklerken ayaklanıp evinin en sevdiğim köşesine, eski fotoğrafların ve bir zamanlar müttefikimiz olan Rusya'dan alınmış hediyelik eşyaların ve bordo bir saksı içinde parıldayan kadife çiçeklerinin bulunduğu pencere kenarına gittim. Evin içindeki eşya fazlalığından kaynaklanan kargaşanın aksine, bu köşe huzurlu ve geçmiş günlerden taşıdığı mutlu anılarla doluydu.

Tozlanmış çerçevelerden birinde kocaman bir gülümsemeyle babasının omuzlarında dinlenen küçük kız çocuğuna baktım. Sarı saçları o günkü rüzgarın etkisiyle havalanmış ve fotoğraf sayesinde sonsuza kadar o özgürlüğünde kalmıştı. Brock kollarını iki yana açmış, çığlık atar gibi bir surat ifadesiyle kameraya bakıyor ve omuzlarının üstünde taşıdığı dünyasının ona kattığı mutluluğu her haliyle belli ediyordu.

Derin bir nefes aldım. Brock kızını savaş sırasında kaybettiğini söylemişti. "Küçük Sonya'm, henüz kreşe başlamıştı. Yıkılan binasından bana sadece küçük ayakkabılarını verdiler."

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin