6/my sorrow

1.7K 205 80
                                    

ᴬrtık daha iyi anlıyorum.

Sorun çevremde olup bitenler değil, sorun benim.

• • •

"Ophelia! Hepimiz seni öldü sanmıştık! Yüce Tanrı'ya şükürler olsun ki yaşıyorsun!" Adam kollarını vücuduma dolayıp beni sıkıca sardı. Ne tepki vermem gerektiğini kestiremiyor, dahası bu hareketten rahatsızlık duyuyordum. Asker ise olayın şokundan mıdır, bilinmez, öylece bize bakıyordu.

"Coda'daki Asker Bay Henson'ı öldür- doğru ya, sana da saldırdı değil mi? Kim bilir nasıl korktun! Tanrı canını bağışladığı için şükürler olsun! O cani herif seni de öldürebilirdi!" Kollarımdan tutmuş beni sarsıyor ve sürekli "Tanrı'ya şükürler olsun!" diye bağırıyordu. Olanları anlatırken o kadar heyecanlı ve ürkmüş görünüyordu ki, Firavununun karşısında aşka gelen bir Mısırlı gibi ilkel ve sığ görünüyordu gözümde.

O kadar kördü ki Henson'ı benim öldürmüş olabileceğim ihtimalini aklının ucundan bile geçirmiyordu, aksine olanların tek sorumlusunun Asker olduğunu şiddetle savunuyordu. Yaklaşık bir aydır bana bakan, yaralarımı sarıp beni hayatta tutan Asker...

"Beyefendi, bir yanlışlık oldu herhalde?" diyerek aramıza girdi Asker, bunu fiile dökerek sağlam kolunu bana dolayıp kendine çekmişti. "Onun adı Ophelia değil, Cassie. Ve kendisi benim kızım."

İşte aramızdaki yaş farkını en güzel özetleyen cümle.

Hammington bir saniye afallayıp bir Askere bir de bana baktı. Açıkçası ben de onun kadar şaşkındım ama böyle bir anda Askere bakmak gibi bir lüksüm yoktu, sadece oyununu devam ettirebilirdim.

"Hayır, hayır eminim!" diye ısrarını sürdürdü Hammington. "Bu o, Ophelia. Onu nerede görsem tanırım, annesinin gözlerini almış. Ah zavallı Virginia, nasıl kahroldu bir bilsen! Günlerce yemek bile yiyemedi. O katile bunun hesabını sormak için gitti, bir daha onu gören olmadı. Ah zavallı Virginia, en azından acısı son buldu, ailesine kavuştu demiştik fakat sen yaşıyormuşsun!" Kocaman ağzından saçtığı tükürükleri aramızda yokolup gidiyordu, pörtlettiği gözlerinden bakışlarımı alamıyor ve titriyordum.

Annem ölmüştü.

Annem benim yüzümden ölmüştü.

Kendimi bir anda ortamdan soyutlanmış, olup biteni bir yabancının gözünden izliyor gibi hissettim. Bir anda gücünü kaybeden vücudumun son anda Asker'in koluna nasıl tutunduğunu, Asker'in beni Hammington'dan uzaklaştırmaya çalışmasını ve o herifin bitmek bilmez şükürlerini...

Boğazıma biriken kelimeler, çığlıklar hissediyordum. Veyahut gözden akmak için hazır bir göz yaşı. Lakin o an bedenimin tek yaptığı kendisini peşinden sürükleyen demir kollu adamı takip etmekti.

Arabaya bindirilişimi, Asker'in ettiği küfürleri ve Hammington'ın oradan uzaklaşmak için harekete geçen kamyonetin ardındaki bağırışlarını yarım yamalak hatırlıyordum.

Bir öfke büyüyordu içimde, dindirilemez, yakıcı bir öfke. Kanımın akışını parmak uçlarıma dek hissediyor, nöbet tutmuş gibi titriyordum. Asker hiçbir şey söylemeden eve sürüyordu.

Annem'i elbette Asker öldürmemişti, aynı Bay Henson'ı öldürmediği ve bana da saldırmadığı gibi. Daha önceki tüm faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi bunun da suçu ona atılmıştı. Ama asıl sorun şuradaydı: Annemi ve tüm o diğer insanları öldüren asıl kişi kimdi?

Bunu öğrenmek ve o insanı öldürmek bana hiçbir şey kazandırmayacaktı, biliyordum fakat bu isteğin önüne geçemiyordum. Hesap sormak istiyordum, bugüne dek ölen herkesin hesabını sormak.

Evin önüne geldiğimizde Asker nasıl olduğumu anlamak için durup bana baktı, bense hiç zaman kaybetmeden arabadan inip eve doğru koşmaya başladım. Asker'in ev boşken kapıyı kilitlememesi tuhaf bir alışkanlıktı fakat bugün işime yaramıştı.

Hızlı adımlarla mutfağa ilerledim ve kalın bir kütüğün üzerine yerleştirilmiş bıçaklardan birini kapıp elimi hırkamın içine sakladım. Bu sırada Asker de eve ulaşmış ve beni durdurmak için atılmıştı.

"Bırak!" diye bağırdım tüm gücümle. Kapıya ilerlediğimde kolumu tutan demir eli daha da sıkılaştı.

"Sikeyim, bırak beni! Bunun hesabını sormalıyım!"

Hırkamın içinde sakladığım elimi tutup dışarı çıkardı. "Neyle hesap soracaksın, ekmek bıçağıyla mı? Kendine gel, yapabileceğin hiçbir şey yok!" Elimi büküp bıçağı düşürmeme neden oldu.

"Annemi öldürdüler!" diye bağırdım son gücümle. Az önce yolunu bulamayan yaşlarım şimdi yanaklarımdan aşağı hızla ilerliyordu. Nefes alamıyor gibiydim. Bir kez daha birini kaybetmenin acısını taşıyordum yüreğimde, bir kez daha eksilmiştim.

Mutfağın ortasında çığlıklar atarak ağlarken Asker sessizce beni izledi, yıkılışımı, en ufak bir tepki bile göstermeden.

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin