13/lilitu

1.7K 157 71
                                    

ᴺeden sonra, tuhaf bir rahatlıkla her şeyi ertelediğimi fark ettim.

Yalnız uyandığım sabahlar kahvaltıyı erteliyordum, ev temizliğini, ortancaların bakımını, yarım bıraktığım kitabın devamını okumayı... En kötüsü ve en yıkıcısı, titreyerek ve çoğu kez ağlayarak uyandığı gecelerde Bucky'e neler olduğunu sormayı erteliyordum her defasında. Adımı sayıklayarak ve bana yüzlerce sözler verdirerek kucağımda uyuduğunda ona sormak istiyordum, neler olduğunu, neden kabusu olduğumu.

Fakat ne zaman ağzımı açmaya kalksam bir şey, bazen adını çözemediğim bir his beni durduruyordu. Ağlayan çehresini okşamak kırılganlaştırıyordu beni, bayılacakmış gibi eve gelip kendini koltuğa attığı zamanlar kızmak istesem de kızamıyordum ona. Sadece yeniden, onun yanında kaldığım ilk zamanlarda olduğu gibi, kelimelerimi biriktiriyordum, öfkelerimi, çığlıklarımı ve hıçkırıklarımı.

Sadece biriktiriyor ve üzerimdeki beni engelleyen bu gücün etkisini kaybetmesini bekliyordum.

• • •

Sabah, ne halt ettiğini bilmediğim uzun saatler sonunda, ben kahvaltı adına bir şeyler hazırlarken eve döndü. Göz ucuyla dönüp baktığımda yüzünde yorgun bir ifade vardı. Umursamaz durup ekmeği hazırlamaya devam ettim.

Elinde her ne varsa bir kenara bıraktı ve bana yaklaştı. Tam olarak ne yapmayı planladığını bedenini benimkine yaslayıp dudaklarını boynuma gömdüğünde idrak edebildim. "Günaydın." dedi belli belirsiz bir ses tonuyla.

"Günaydın." Duygusuz durmaya çalıştım. Bana hiçbir şey açıklamaması beni sinirlendiriyordu ve onun da bunu fark etmesini istiyordum fakat yaptığı şeyler gardımı zayıflatıyordu.

Her şey yolundaymış gibi öpücüklerine devam etti. Burnunu kulağımın arkasına sürtüp nefesini verdiğinde titrememi engelleyememiştim. Kollarını belime sardı ve aramızda en ufak bir hava boşluğu bile bırakmadı. Nefeslerimi düzende tutmaya çalışıyordum.

Elleri kıvrımlarımı arşınlarken ona karşı koymak istiyordum ama başaramıyordum, varlığı bile zihnimi bulandırmaya yetiyordu, kaldı ki kendimi ondan uzak tutacak irade çoktan gizli köşelere saklanmıştı.

Enseme solurken zar zor konuştum. "Neredeydin?"

Beni kendine çevirip tezgahla arasına aldı. Metal kolu belimden tutup beni kendine kilitlerken diğer eli kontrolümü kaybetmem için çabalıyordu. "İşlerim vardı." dedi sanki bu her şeyi açıklayacakmış gibi bir rahatlıkla. Diretmek istedim fakat bunu anlamış gibi beni dudaklarıyla engelledi.

Bir süre dudaklarımda oyalandı, bu sırada birkaç başarısız reddetme girişiminde bulundum, hepsi en sonunda daha muhtaç bir hale ağzımı aralamamla son buldu. Sakalları değdiği noktaları sızlatırken ellerinin sardığı yerler daha büyük bir yangınla kavruluyordu.

En sonunda karşı koymayı kesip ona eşlik ettim.

Gömleğinin yakalarından tutup ona daha da sokuldum, kalçalarımdan tutarak beni havalandırdı ve adımlarını odasına yönlendirdi.

Kapıdan girer girmez sol taraftaki duvarlardan birine yasladı sırtımı ve aramızdaki ilk engel olan tişörtümden kurtuldu. Devamını getirmek için onun üzerinde gömleğin düğmelerini açmaya başladım. İşlemi hızlandırmak için işe el attığında beni dengede tutabilmek için kendini bana daha çok bastırdı. Dudaklarımdan inleme kaçmasını önleyemedim.

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin