9/i don't think about you anymore but, i don't think about you anyless

2K 193 50
                                    

ᴱn güzel yorgunluğumla, Bucky'den yalnızca bir bakış uzaklıkta uyurken içimde kapanmakta olan yaraların o hoş, insana hafif bir ürperti veren kaşınma hissini duyumsuyordum. Sanki nicedir kanayan bir yaraya el basılmıştı o gece, sanki bir müddet alnıma yasladığı alnı ve ellerimi saran elleri yalnızca yaralarımı hedef almıştı, onları saklamıştı.

İçimde yetiştirdiğim huzur topu tüm ışığını saçarcasına parlıyordu, gülmek geliyordu içimden. Aptal bir mutluluk duygusuyla boğuşuyordum.

Fakat sevdiğin biri öldüğünde, zorlu kısımlar asla atlatılamaz. Sadece yaptığın şeyle ilgili düşüncelerinden uzaklaşmak daha kolaylaşır.

Bu gerçeği tenimi yakacak kadar somut bir halde, sabaha karşı anladım.

• • •

Sıçrayarak uyandım.

Ensemde biriken saçlar ıslak ve yapışkan, boynumun her kısmını sarmış beni boğuyordu. Uzakta bir yerde açık kalmış bir pencerenin taşıdığı soğuk ıslak bedenimi sarıyordu. Gözlerimde abim olamayacak kadar gaddar bir Metias'ın akisi duruyordu, kulağımda bağırışları.

Kendini hiç tanımadığın bir herifin koynuna atacak kadar aşağılık mı oldun? İçinde yatan nifak tohumlarını bizim yokluğumuza örter mi oldun?

Nefes almak zor, titreyişlerim sarıyordu yeniden bedenimi ve zihnimi. Kendimi Metias'ın suçlamaları sonrası korkunç bir utanma duygusu içinde bulmuştum. Sırtımı döndüğüm köşede Bucky yavaş ve telaşsız nefeslerle dolduruyordu ciğerlerini.

Kendimi korkmaktan, utanmaktan ve kızmaktan alamadım öylece uzandığım vakitlerde. Zavallı bir halde acımı cinsellikle ört bas etmeye kalkışmıştım, belki de Bucky'e karşı duyduğumu sandığım tüm o ince duygular yalnızca içimde kök salmış korkunun bir kaçış planıydı. Belki de eksiklerimi onunla yamayacağımı sanıyordum.

Ya da tam tersi, içimde dışarı çıkmayı bekleyen o kötü tarafı, kimse tarafından adım anılmadan gerçekleştirmeye kalkıyordum. Ravian'daki birçok kadın gibi hayatıma devam etmek için, yardımlarını benden kesmesin diye kendimi sunmuştum Bucky'e.

Belki de bunlar sadece gördüğüm kabusun etkileriydi, bilmiyorum. Sadece tüm yinimle ağlamak istiyordum.

Hafifçe kalktım kokusunun sindiği yataktan, yerden toplayıp giydim kıyafetlerimi. Bucky yatağın sağ köşesinde, elleri bacakları arasında kıvrılmış, benim bilmediğim şeyleri görüyor ve onlara titriyordu. Her zamanki halinin aksine, uyurken ne kadar dertsiz ve huzurlu, ve en çok da, ne kadar cana yakın durduğunu düşündüm. Bir bebek kadar güzel ve telaşsızdı.

Yatağın bir köşesinde o koyu kırmızı lekeye takıldı gözüm üzerime benim olmayan bir başka kazağı geçirirken. Gecenin tüm o insanı uyuşturan ve karnında yangınlar çıkartan hislerinin tersine, şimdi dönüp baktığımda -rüyamın da büyük bir tesiri sonucu- her şey bayağı ve vahşi bir hayvan ilkelliğinde görünüyordu gözüme. Aptallık etmiştim her zamanki gibi.

Salonun bir köşesinde bıraktığım gibi kalmış battaniyeyi de kapıp henüz aydınlanmamış sabaha adımladım. Sert bir rüzgâr ciğerime kadar işledi. Az önceki uyuşukluğumu alıp götürürken soğuk, evin önüne yerleştirilmiş eski ve tozlu kanepeye çöktüm denizi karşıma alarak.

Rüyalar sadece bilinçaltının dışa vurumuydu, Metias'ın ruhunun bana bir mesaj vermeye çalıştığını sanmıyordum. Onun olamazdı duyduğum tüm o sözler ve küçümsemeler. Fakat yine de kendimi sorgulamaktan alı koyamıyordum.

Eğer bu sadece benim kafamda uydurduğum bir şey ise, neden Bucky'e böylesine uzak durmam gerektiğini düşünüyordum? Hele de adını öğrendiğimden beri içimi sarsan güzel çehresini anımsayıp, haykırarak onu anmak istememe rağmen?

Tüm bu saçma tapınmalar, heyecanlar ve ağlayışlar sevginin bir parçası değil miydi? Kendimi onun uğrunda harcamak istemem yüzyıllardır kadınların aşktaki geleneği değil miydi?

Öyleyse ne diye şüphe duyuyordum ondan, ne diye onu Ravian'daki insanlar kadar yerip kafamda, kendimi de ona teslim edecek kadar sığlaşmış buluyordum?

Sarındığım haki yeşili battaniye altında, dışarıdaki soğuğun aksine bir alev büyüyordu göğsümün orta yerinde ama ben ağlayamayacak kadar karmakarışıktım. Tüm bunların sadece ilk ilişki sonrası oluşan kafa karışıklığı olmasını umut ediyordum.

Orada oturduğum uzun dakikaların sonunda, düşüncelerim artık tekerrüre vurmuş, ben tuhaf bir uyuşuklukla başım dizlerimde, havada dönüp duran ve çığlıklar atan martıları izlerken evin içinden farklı bir bağırış duydum. Bucky telaşla adımı haykırıyordu.

Kalkıp cevap vermek istedim, belki de korkutucu bir şey olmuştu fakat ona karşı içimde beliren ani bir soğumayla, bunu yapacak gücü ve isteği bulamadım kendimde. Ona kızmıyordum elbette, hiçbir şeyden haberi yoktu, dahası beni ilk başta uyarmıştı, sınırını zorlayan bendim. Kızdığım kişi bilhassa bendim ve bunun insanı yoran tesiri dolayısıyla hiçbir şey yapmak istemiyordum.

Evin kapısı büyük bir gürültüyle açıldı ve henüz giyinmesini tamamlayamamış Bucky, üzerinde yalnızca pantolonuyla dışarı fırladı. Telaşlı gözleri fırıl fırıl dönerek taradı etrafı, şişip sönen göğsünde bir hırıltı vardı. Adımı son bir kez daha bağırıp dönerken çevresinde beni gördü.

O anı nasıl tarif etmem gerektiğini bilmiyorum. Sadece şey gibiydi, kanlar akan dizlerinin acısıyla ağlayan bir çocuğun tüm aciziyetiyle annesinin kucağına koşuşu gibi.

Yüzü gevşedi, omuzları düştü. "Ophelia..." dedi yarı duyulur bir sesle, yanıma vardığında çözülen diz bağlarıyla yere düştü.

O ana kadar uyuşukluğundan hareket edemeyen bedenim, onun düşüşüyle canlandı ve onu yakalamak için öne atıldı. Kollarından tutarak yanına çöktüm. "Hey, iyi misin?"

Başını belli belirsiz salladı ve sanki yıllar sonra ilk kez görmüş gibi inceledi yüzümü. Kafamı çevirip buna son vermek istedim ama aynı zamanda rüyamdaki Metias'ı yanılttığı düşüncesiyle bunu yapmamam gerektiğini düşünüyordum.

Henüz kesilmiş sakallarının pusu kurduğu yanağını okşadım şefkatli bir gülümsemeyle. "Neden bu kadar korktun, bir sorun mu var?"

"Ben sandım ki-beni bıraktın sandım." Yüzünü elime yaslayıp gözlerini yumdu. İçimde sızlayan bir şeyin varlığını hissettim ve aynı zamanda onu kötü biri olmakla suçladığım için kendime kızdım. Karşımda bir çocuk gibi savunmasızdı daha birkaç saat öncesine kadar bir beton gibi tepkisiz olan bu adam.

"Üşüyeceksin, dedim uzun bir durgunluk sonrası, sana bir kazak getireyim."

Ayağa kalkmak istediğim sırada koluma yapışıp beni durdurdu. "Hayır, hayır gitme! Burada kal."

Heyecanı ve korkusu karşısında donup kalırken sadece onu onaylamakla yetinebildim. Az önce oturduğum kanepeye geri oturduk ve haki yeşili battaniyeyle bedenlerimizi örttük.

Yan yana öylece durmak yerine, titreyerek karnımı sardı ve göğsüme yasladı kafasını. Hızlanmış nefeslerini nasıl dizginlemeye çalıştığını görüyordum.

Ne tepki vermem gerektiğini kestiremeden, sadece yaptığı şeylere izin vererek sonucu bekledim. Bedenini bedenime kenetleyip bir şeyler mırıldandı, ardından aniden kesildiği çok bariz olan uykusuna uzun bir uğraş sonucu geri döndü.

Ona yadımcı olmak adına saçlarını okşarken ben, o da adımı sıkça sayıkladığı ve onunla kalmam için yalvardığı kabuslar gördü.

A New Sun | BarnesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin