Bölüm 2

6.3K 380 85
                                    

2. Bölüm

Ölüme gidiyor gibiydim. Her adımım vücudumu yakıyordu ama sıcakla değil, ölümün serinliğinde yapıyordum. Nefes almak zor olmaya başladığında tekrardan anneme baktım. Ama bana bakmamak için elinden geleni yapıyordu. O da babam gibi kararlıydı.

Uyandığım anda beyaz dantel işlemeli bir elbise ile uyandım. O andan itibaren anneme yalvarıp durdum. Beni o adama bırakmaması için ama beni dinlemedi. Sadece mecbur olduklarını söyledi. Neden diye sorduğumda ise konuşmaya başlayamadan hizmetçiler içeriye girdi. Konuşma bölündü ve uzun bir sessizliğe girdik.

İçimden ağlıyordum, göz yaşlarımı bırakmaktan korkarak içime bağırabiliyordum. Sadece içimden kendimi için feryat ediyordum. Ama kimse beni kurtarmayacaktı. Sadece izleyecekler. Annem ve babamın şu an sessiz bir şekilde izlediği gibi. Acı çekişimi ya da ölüme adım atışımı sessizce izliyorlardı.

Hemen yanına oturduğumda özümüze bir şeylerin karalı olduğu ve köşelerinde altın olduğu aşikâr olan desenli defter bıraktılar. Bunu yapan kişiye baktığımda beyaz renkte giyinen bir adam olduğunu gördüm. Benden sonra beyaz giyinen tek kişiydi. Ama benim aksime altın işlenmiş giysiler giyiyordu. Ben ise dantel işlenmiş uzun bir elbise giyiyordum.

“Formaliteler olmadığı için sadece şu küçük alanı imzalayın leydim.” sesiyle  adamı izlemeyi bırakıp bana uzattığı altın tüy kalemi aldım. Sonra da deftere baktığımda eliyle beyaz bir köşeyi işaret ediyordu. Nefesimi sakin tutmaya çalışarak o alanı imzalamadan önce babam bir kez daha baktım. Ama o gözlerini kaçırdı. Bana bakmadı. Umutsuzdum. Bu nedenle içimde küçük bir umutla Dük’e baktım. Yaygara çıkarmazsam, daha sonra isteklerimi ona söyleyebilirim. Belki o zaman bana dokunmamasını isteyebilirim. Sakin bir isteği kimse reddetmez. Yaygara çıkaran birine de kimse uymaz.

Onun bakışı bana daha da yoğunlaştığında yutkunarak önüme döndüm. En azından bu konuda ümit edebilirim. Bu yüzden titreyen elimi sakin tutmaya çalışarak, kurumuş ucu mürekkebe batırdım. Sonra da elimi kağıda indirdim. Ama elim o kadar titriyordu ki kendi bileğimi tutmak zorunda kaldım. Ama buna rağmen elim daha da titremeye başladı. Ta ki birinin bileğimi sert bir şekilde tutmasıyla irkilerek o kişiye baktım.

“At şu imzayı. Gece boyunca burada kalmayı planlıyor olsaydım saçma formaliteleri yapardık.” dedi. Kibar olmaya çalışıyordu ama hem kolumdaki eli hem de sesi fazla sinirliydi. Gözlerine bakmak bile korkunç hissettiriyordu. Nefesim daha da düzensiz hâle gelmeye başladığında önüme döndüm. Titreyen elim onun sert bir şekilde bileğimi tutan elinden kaynaklı artık titremiyordu ama acıyordu. Kendimi tutmaya çalışarak kağıda imza attım. Elimin hareketini takip ederken bir yandan da parmakları gevşeyerek beni bırakmaya başladı. Ta ki imzayı bitirdiğim anda elini üzerimden çekti. Hemen sonra da kalemi benden alıp mürekkebe batırdı. Benim aksime sakin bir şekilde imzasını attı. Sonra da kafasıyla işaret vererek elini şövalyelerden birine uzattı.

O adamın ona verdiği küçük kutuyu gördüğümde ne olduğunu anladım. Bu bir mühürdü. Kağıtla buluşan mühre baktığımda onun benim mührüm olduğunu gördüm. Kağıtta bıraktığı iz imzamın küçük versiyonuydu. Kağıda bakmayı bırakıp ona baktığımda mührümü ceketinin iç cebine koydu. Ve sonra da kendi mührünü çıkardı.

En sonunda imza işi bittiğinde adam defteri önümüzden aldı. Bunu yaptığında, diğer eliyle de yumruğuna öksürdü. “Artık madam Rodney Düses’i.” dediğinde bana bakmadan o adama baktı. “Belgeler tamamlandıkları zaman size gönderilecek Majesteleri.” dedi. Evlilik kağıdından bahsediyor olmalı. Normal şartlarda önce kağıtlar imzalanır daha sonra da defterlere mühür basılır. Ama biz sırayı çok farklı gerçekleştirdik.

Dük'ün Üçüncü Gelini | TamamlandıWhere stories live. Discover now