Bölüm 28

2.5K 191 12
                                    

Baştan ricada bulunuyorum, lütfen yorum yapın. Yoksa size bir daha gelmemek bu kadar güzel bölüm.

28. Bölüm

Yorgunluğum çok fazla olsa da mecburen İmparatoriçenin davet ettiği çay davetine geldim. Bu davete katılmak zorundaydım. Ve Edgard ise kadınların olacağı bir yere gelemeyeceği için Lordlarla beraberdi. Beni bırakamayacağı için peşime dört tane hizmetçi taktı. Bunlardan ikisi Yelena ve Ursula'ydı. Ve diğer ikisi ise böyle durumlar için eğitilmiş kadınlardı. Beni her durumda korumak için cidden önlem almıştı. O baloda olanlardan sonra böyle bir önlem almak zorunda hissetmiş olmalı.

Önümdeki bitmiş olduğu için boş olan fincana baktım. Sohbetleri o kadar derindi ki kimse bunun farkında değildi. Yelena bir iki kez yeltense de ona izin vermedim. İçtiğim için midemi bulandırıyordu. Burada kalmak bile başlı başına mide bulandırıcıydı ancak sırf Fiona abla için buradaydım. Ve benim gibi o da sohbetle ilgiliymiş gibi davransa da benden daha sessiz durumdaydı. Gözle görülür bir şekilde hasta gibiydi. Bu yüzden kimse onun sessizliğini bölmesini istemiyordu.

Bende de durum farklı değildi. Soyadım Rodney olduğu için benden çekiniyorlar ve konuşmaya dahil etmek için çabalamıyorlardı bile. Benim aksime Helen'le yeterince ilgileniyor ve onu dahil etme çabalarına karşı o da yalandan bir nezaketle katılıyordu. Sözleri onlarla olsa da gözleri benim üzerimdeydi. Karşı karşıya oturmuştuk Fiona ablanın yanında. O uçta herkesi görebileceği yerde ben sol tarafında ve Helen de sağ tarafındaydı. Helen'in yanında ise Nancy oturuyordu ve arsız gibi bana gülümseyerek sohbetini ediyordu. Ben ise onu hedef almış sessizlik içinde izliyordum. Umursamazlığı midemi kaldıran asıl şeydi.

Onun her gülümsemesini gördükçe kafamda öldürme planları kuruyordum. Nasıl öldürebilirim? Benim yaşadığımdan daha kötü nasıl acı çekebilirdi? Nasıl? İşkence, onun gibi birine dokunmak yeterince tiksinçken bunu yapamazdım. Benimle aynı şeyi yaşaması, bu onun hoşuna bile giderdi. Sonuçta evli olmasına rağmen hâlâ aynı haltları yiyordu. Yasak ilişki kurmakta gerçekten de başarılıydı ve kimse onun açığını yakalayamıyordu. Tek bilinen bu haltları yemesi ve kocasının her şeyden bir haber olması.

"Düşes Rodney?" sesiyle yanımdaki kadına baktım. Benim ona bakmamla biraz gerildi ancak kendisini sakin tutarak, "Saygısızlığımı bağışlayın ancak..." sustu. Tepkimi anlama çalıştı. Ben ise gözlerimi ondan alıp beni izleyen diğer gözlere odaklandım. Nancy o iğrenç gülüşüyle bana bakıyordu. Bunu midemi bulandırdığını hissettiğimde gözlerim hemen sonra annemi buldu. Biraz endişeyle beni izliyordu. Buraya geldiğimden beri sadece hasta gibiydim ve bu yüzden endişesi dalgalı haldeydi. Rahatsız olup olmadığımı anlayamıyordu.

"Seni dinliyorum." konuşmaya artık devam etmesi için ona baktım. Benim bakışımla yeşil gözlerin benden kaçırdı.

"Şey... Bizler İmparatoriçeden sonra sizin halkınızız." bunun nereye varacağını hissederek kafamı salladım. "Düşes ne zaman bir varis vermeyi planlıyor?" tahmin ettiğim soruyu sordu. Gözlerimi ondan alıp karşımda duran Helen'le göz göze geldim. Mavi gözlerini bana dikmiş endişeyle beni izliyordu.

"Bizi bağışlayın sizin halkınız olarak bu konuyu merak ediyoruz." bir başkası konuştu. Ona baktığımda o da kafasını eğdi.

"Evet, Düşes Rodney o işi ne zaman yapacaksınız?" arsız soruyla bu seferde Nancy'e baktım. Sözlerindeki anlamını biliyordum. Ve hiç utanmadan bunu söyledi. Bir Markiz olduğu için mi yoksa kocası İmparatorun en büyük destekçisi olduğu için mi? Helen de bu soruya şaşırarak kardeşine döndü. Hareketlerinden onu masanın altından uyardığını anlamam zor olmadı.

Dük'ün Üçüncü Gelini | TamamlandıWhere stories live. Discover now