bir

65 9 3
                                    

Tatsız rüya düşme hissiyle sonlandığında kendini yerde bulmayı bekliyordu ancak gözlerini araladığında hala yataktaydı. Etrafına sıkıca sarılmış uzun kolların arasında farkındalığını kazanmadan önceki birkaç dakika nefes alamadı. Tutuştan kurtulup doğrulduğunda güneş henüz doğuyordu. Kafasını çevirip yanında uzanan bedeni izlemeye başladı.

Bir aydan fazladır birlikte olduğu bu kişi erkek arkadaşı Christopher'dı. Tek sözüyle kurulu hayatını ardında bırakıp Felix'le birlikte Kore'ye yerleşmişti. Şimdi onun uyuyan suratına izliyorken biraz kötü hissediyordu. Kendine küçücük dahi güveni yokken bu adam ona sonsuz güveniyordu.

İçten içe alay etmekten alıkoyamadı kendini; kusursuz ve mükemmel olan sensin, bundan dolayı beni de öyle görüyorsun.

Chris kıpırdanmaya başlayıp yavaşça gözlerini araladığında Felix çabucak bir gülümseme oturttu dudaklarına. "Günaydın." Neşeyle söyledi.

"Neden bu kadar erken uyandın? Kâbus mu gördün?" Uykulu sesiyle söylenirken Felix'i sıcak kucağına çekti. Biraz daha uyumak istiyor gibi görünüyordu ancak o sıra telefonun alarmı çalmaya başladığında bıkkınca iç çekmekle yetindi, Felix'in boynunu öpüp yataktan kalktı.

Kore'de iyi bir stüdyo bulup çalışmaya başladığından beri sabahın erken saatlerinde uyanıp evden ayrılıyordu. Felix çoğu zaman o gittikten saatler sonra uyanmış oluyor ve vaktinin neredeyse tamamını Hyunjin'le geçiriyordu.

"Şimdi uyandığına göre kahvaltı etmek ister misin?"

Kapıdan seslenen Chris'e "Geç kalmayacak mısın?" diye sordu.

"Sorun olmaz. Tost yapıyorum."

Midesi iyi değildi, yine de onu gülümseyen yüzüne karşı reddedemezdi. Yataktan sürünerek kalkıp kendine gelmek için elini yüzünü yıkadı ve mutfağa geçti.

"Bugün de kuzeninle mi olacaksın?"

Gülerek "Evet." dedi. "Çıkışta bize katılsana. Hemen işe girdiğin için doğru düzgün tanıştıramadım sizi."

Chris uzanıp Felix'in dudağının kenarında asılı kalmış ekmek parçasını aldı ve orayı küçücük öptü.

"Çalışmana gerek bile yok ama her gün sabahın köründe kalkıp gidiyorsun..." Çok umurundaymış gibi mızmızlanmaya devam etti fakat az önceki sıcak öpücüğün karşılığını veriyordu kendince. Verilen ilgiyi aynı şekilde ilgiliymiş gibi yaparak ödüyordu.

Christopher gerçekten de çalıştığı için onun yalnız kaldığını düşünerek "Sadece boş durmaya alışık değilim." diye açıkladı. "Çalışma saatleri daha uygun olan bir yer bulacağım."

Felix hızla kafasını iki yana salladı. "Hayır hayır. Kendine göre yaşa lütfen."

Başkalarının yaşam sorumluluklarını almak istemiyordu. Başkalarından sorumlu olmak ya da onları herhangi bir şekilde etkilemek istemiyordu. Neyse ki Chris bir süre sessiz kaldıktan sonra gülerek "Tamam o zaman." dedi. "Akşam size katılırım, olur mu?"

Samimi olduğunu düşündüğü bir gülümseme verdi Felix ona.

Diğer tarafta, bahsi geçen kuzen, olanları sindirmekle meşgul olan Hyunjin'den başkası değildi.

Hyunjin görünürde parmakla gösterilecek derecede nazik, düşünceli ve herkesin yakınlık kurmak isteyeceği kadar iyi biriydi ancak günlerdir içinde bulunduğu karmaşanın yalnızca Seungmin farkındaydı.

"Seni tanımasam mükemmel biri olduğuna inanırdım." İç çekip göz ucuyla Hyunjin'e baktı. "Kendini toparlamazsan bu saplantı seni yiyip bitirecek."

"Beni tanıdığını mı düşünüyorsun?" Kahkahasını tutamadı Hyunjin. "Çok az biliyorsun. Diğerlerinden biraz daha fazla ama yine de çok az."

"Kimseyi arkadaşın olarak görmediğini biliyorum. Bencil piçin teki olduğunu da. Ayrıca takıntılısın. Kim her ay kuzenini görmek için ülke değiştirir? Tüm bunları inkar mı edeceksin?"

Hyunjin onu dinlemiyordu, elindeki şişeyi dudaklarına götürdü fakat bitmişti. Artık sürdürmeye çabalamadığı harika tavrı ve düşmek üzere olan maskesiyle bir süre daha sırıtmaya devam etti ve sonra haykırarak şişeyi fırlattı. "Beni tanıdığın falan yok." diye mırıldandı sinirle, daha çok kendini buna ikna etmeye çalışıyormuş gibiydi.

Sonunda Seungmin'in suratında samimi bir gülüş belirmişti. "Hoş geldin." dedi uzanıp saçlarını okşayarak. Hyunjin'in bu korkunç halinden hiç çekinmiyordu.

"Boktan ağzınla boktan laflar ediyorsun. Beni rahat bırak. Defol git." Onu kovmasına rağmen kalkıp buzdolabına yürüdü ve başka bir şişeyle döndü.

Seungmin dudaklarını bükerek "Bana yok mu?" diye sordu, Hyunjin onu görmezden geldi.

Seungmin'le uzun süreli bir tanışıklığı olduğundan yakın arkadaşlar kategorisindeydi fakat Hyunjin onu hiçbir zaman böyle görmemişti, sadece öyleymiş gibi davranmıştı fakat bu Seungmin'in berbat bir gözlem yeteneği vardı, ta içini görebiliyordu; Hyunjin onun karşısında tüm pisliğinin görünür olduğunun oldukça farkındaydı ve bundan rahatsızdı. Genelde ikisi şimdi olduklarından uzak, iyi arkadaşlar gibi davranırlardı.

Hyunjin harika bir oyuncu olsa da, işte, Seungmin'in berbat bir gözlem yeteneği vardı. Kendini bile kandırabilen Hyunjin onu asla kandıramıyordu.

"Şimdi ne yapacaksın?" diye sordu hala sinirle titreyen Hyunjin'e.

"Yanında getirdiği heriften ayrılmasını bekleyeceğim." dedikten kısa süre sonra sırıttı. Ürkütücü bir ifade vardı yüzünde.

Seungmin tek kaşını kaldırıp "Bekleyecek gibi durmuyorsun." diye mırıldandı. Canı sıkılmıştı. Hyunjin'in kendi hayatını bu kadar yorucu bir şeye çevirmesinden içten içe nefret ediyordu fakat izlemekten başka ne yapabilirdi ki?

Hyunjin yaklaşık bir hafta önce Felix'ten Kore'ye sürpriz ziyaretiyle ilgili bir mesaj aldığında gerçekten çok mutlu hissetmişti. Ne yazık ki bu mutluluk yanındaki kişiyi görene kadar sürmüştü. Üstelik harika Felix'i her şeyden sıkıldığını ve artık Kore'de yaşamak istediğini söylemişti erkek arkadaşının elini sıkıca tutuyorken. Hyunjin yıllar boyunca inşa ettiği her şeyin yıkıldığını hissetmişti o an fakat harika bir oyuncu olduğuna inanıyordu, onları güzelce karşılamıştı.

Artık içinde tutamadığı acısı ise henüz şimdi yüzeye çıkıyordu. Seungmin'in kışkırtmaları gerçekten etkiliydi.

"Felix'i tanıyorum." dedi birden. Seungmin ona ilgisiz bir bakış attı.

Hyunjin sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi söylenmeye devam etti: "Her şeyden çok çabuk sıkılır. Chris denen herifi peşinden buraya sürüklemesi gerçekten bir şey ama kısa süreceğine eminim. Yakında boğulmaya başlar. Nefes alamadığında onu da bırakacak."

"Sarhoş musun?"

"Sıkılmasa bile o herif Felix'e çok fazla katlanamaz."

Keyifle bacaklarını öne uzattı Seungmin. Hyunjin'in delirmiş haline gülerek "İnanılmazsın cidden." dedi. "Felix'in bok gibi biri olduğunun farkındasın yani..."

Hyunjin nihayet onun da burada olduğunun farkına varmış gibi parlak bakışlarını Seungmin'in suratına çevirdi. O sıra aklı çok yerinde sayılmazdı, ne dediğini ya da ne yaptığını bilmiyordu ve başka birinin varlığı onu suç üstü yakalanmış gibi hissettirmişti. Aralık dudaklarıyla dondu kaldı.

Tüm alayını bir kenara bırakan Seungmin iç çekerek yavaşça doğruldu ve dizlerinin üzerinde birkaç adımla Hyunjin'e ulaştı. Karışmış saçlarını kulaklarının arkasına iteklerken "Sakinleş," diye mırıldandı. "Daha sonra sana yardım edeceğim."

Neticede Hyunjin her ne kadar deli piçin teki olsa da Seungmin onun arkadaşıydı ve Hyunjin'den geri kalır yanı yoktu. Ona tabii ki de yardım edecekti, kendi çapında.

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now