dört

24 6 3
                                    

Yağmur havayı gri bir renge boyamış, biriken karlar buz kütlelerine dönmüşlerdi. Her açıdan bunaltıcı bir gündü. Felix yapabilecek hiçbir şeyi yokmuş gibi boş duvarları izliyordu. İçi başını ağrıtacak kadar gürültülüydü, saklama gereksinimi bile duymadığı defterine bir şeyler karalamak istediyse de kalkacak gücü bulamadı.

Hyunjin birkaç sefer buluşmayı önerdiğinde havayı bahane ederek onu reddetmişti fakat akşamüstü Wooyoung mesaj attığında kendini yine hızlıca hazırlanıyorken buldu.

Bu kişi her ne kadar garip biri olsa da Felix temelde onun eğlence arayan bir dallama olduğunu görebiliyordu. Hatta onu sinir bozucu derecede iyi anlıyordu.

Wooyoung geçen sefer Felix'in Changbin'le ilgilendiğini anlamış ve bir yardım eli uzatmak istemişti. Dediğine göre Changbin çalıştığı mekânın tavan arasında yaşıyordu ve eğer Felix onu görmek istiyorsa bugün izinli olacaktı, sadece haber vermek istemişti.

Felix kendini yine ara sokaklarda gizlenmiş barın kapısında bulmuştu. Yapı yüksekti ve kafasını kaldırdığında en tepeden yayılan loş ışığı seçebiliyordu. Eylemleri mantık dahilinde değildi, buraya gelmesi için bir sebebi yoktu ya da Changbin'le konuşacak tek bir cümleye dahi sahip değildi fakat işte merdivenleri teker teker çıkıyordu.

Changbin'i çatı katına varmadan önce gördü; yangın merdiveninin korkuluğundan sarkmış sigara içiyorken üzerindeki tişört rüzgarda şiddetle uçuşuyordu. Bu sahne Felix'i daha da üşüttü, yavaşça yaklaştı ve atkısını çıkarıp boynuna bıraktı.

Changbin ona döndüğünde hiç şaşırmış görünmüyordu. "Kayıp mı oldun?" dedi hafifçe gülerek.

Üç kat aşağıdaki barın gürültüsü ortam çok sessiz olduğundan kulaklarına çalınıyordu. Felix bir süre daha ona baktıktan sonra aynı şekilde korkuluklara yaslanıp "Çalıştığın yerin ses yalıtımı çok kötü, patronunla konuşmalısın." dedi. Arkaya attığı saçları rüzgar yüzünden alnına vurup duruyordu.

Changbin onun dediğine güldü. Bir şeyler demek için ağzını açmıştı ama sonra vazgeçti, bitmiş sigarayı aşağı atıp diğer elindeki paketi Felix'e uzattı.

Felix bu sefer eylemlerinde tereddütlü değildi. Belki de kimse olmadığındandı, oldukça rahat hissederek paketten bir dal sigara çekip aldı, rüzgar yüzünden zar zor yakabildiğinde derin bir nefes çekti içine, uzun zamandır uzak olduğu bu hissin bedenini hafifçe uyuşturmasına zevkle izin verdi.

"Üşümüyor musun?"

"Wooyoung'la artık yakın mısınız?"

Felix omuz silkti. Changbin'in ne kadarını bildiğini kestiremiyordu ancak Wooyoung'un kişiliğini düşündüğünde bunu önemsemeyi bıraktı.

"Ona yüz verdiğinde her zaman daha fazlasını ister." Changbin boynundaki atkının ucundaki püsküllerle oynuyorken söyledi. "Başın ağrısın istemiyorsan çok yaklaşmanı önermem."

Felix sırıttı. "Önerini aklımda tutacağım."

Bir süre daha sessizce orada dikildiler. Felix yavaştan dudaklarının uyuştuğunu hissediyordu ama hiçbir şey demedi. Sessizce onun yanında durmaya devam etti hiç konuşmasalar da. Aklından bazı düşünceler gelip geçiyordu. Changbin'in neden kimsesiz bir halde burada olduğunu merak etti. Gördüğü kadarıyla soğuk bir tip olsa da bir sürü arkadaşı vardı, izin gününü onlarla vakit geçirerek değerlendirebilirdi.

Kendi kendine yaptığı varsayımlar ensesine çarpan rüzgar kesildiğinde son buldular. Changbin korkuluktan çekilip önüne dikilmiş, Felix'in geldiğinde çıkarıp boynuna bıraktığı atkıyı şimdi ona geri veriyordu.

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now