on dört

25 4 5
                                    

Hyunjin sabahın beşinde kapıya dayandığında Christopher bir saat sonraki alarmıyla uyanmayı bekliyordu ancak onun berbat halini gördüğünde dayanamayıp içeri almıştı Hyunjin'i.

"Bununla ne demek istiyorsun?"

Telefonu Hyunjin'e geri verdi. Durumun kendisiyle olan ilgisini anlayamamıştı. "Felix kuzenin, Changbin de arkadaşın. Şu an burada olman çok garip."

Kayıtsızlığı Hyunjin'in sabrını sınıyormuş gibiydi. Derin bir nefes alıp ciddiyetle "Chris," dedi. "Felix için endişeliyim." Önceki gece olanlardan sonra hala berbat bir baş ağrısına sahipti ve bunun üzerine Wooyoung'un paylaştığı hikayeyi görmek onu daha da kötüleştirmişti ancak Christopher bunların hiçbirini bilmiyordu. Eğer onun 'düşmanının düşmanı dostundur' mantığıyla kapısına dayandığını bilseydi hiç içeri almazdı. Yani, o ve Felix'i ayırmak için Changbin'i kullanabiliyorken, Changbin ve Felix'i ayırmak için de pekala Chris'i kullanabilirdi. Hyunjin'in kafasının çalışma sistemi böyle bir şeydi.

Chris kaşlarını çattı. "Neden endişeleniyorsun? Araları iyi değil mi?"

Hyunjin ona dehşet ifadesiyle baktı. "Changbin'i tanımıyorsun!"

"Sırf arkadaşım olduğundan onu koruyup görmezden gelemem çünkü Felix'e değer veriyorum. Eğer başına bir şey gelirse teyzeme nasıl hesap veririm? Kore'ye seninle birlikte geldi ve ben sana güvendim. Onu gerçekten sevdiğini görebiliyordum, şimdi nasıl böyle kayıtsız olabilirsin?"

Chris onun neredeyse hiç nefes almadan sıraladığı cümlelerin ağırlığıyla çöktü. Changbin'i zaten uyarmıştı ve o bunu umursamıyor muydu? Üstelik Changbin hiç de Felix'le ilgileniyor gibi görünmüyordu. Peki neden hala onun yanındaydı ve o derece samimilerdi?

Hyunjin beklentiyle Chris'e bakıyordu. Kayıtsızlık yavaştan öfkeye dönüşüyorken "Felix'i de alıp dönmelisin." dedi.

Kafasını iki yana sallayan Chris "Onu hiçbir şeye zorlayamam. Buna hakkım yok." diye karşı çıktı.

Hyunjin kendini sakinleştirmek için tüm gücünü kullanıyordu. Çenesi kasılmış, gözleri kızarmaya başlamıştı. "Felix artık benimle görüşmek istemiyor." diye mırıldandı. "Bunun sebebini biliyor musun?"

Chris bunu hiç beklemiyormuş gibi kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. Soru işaretleriyle dolu bakışları Hyunjin'deydi.

"İyi durumda değil. Onu son gördüğümde bana kötü biri olduğum ve benzeri bir sürü saçmalık söyledi. Changbin ona ne yaptı bilmiyorum ama Felix'i daha önce böyle görmemiştim. Lix yalan bile söylemezdi..." Kirpiklerinin altından Chris'e baktı, şimdi istediği kıvama gelmişti.

"Artık onu tanıyamıyorum. Changbin'in kötü biri olduğunu biliyordum ama onu bu hale getireceğini hiç düşünmemiştim çünkü Felix'in yanında sen vardın. Eğer bilseydim... Bilseydim onları asla tanıştırmazdım."

Aklından geçen senaryolarla deliye dönen Chris "Sikeyim!" diye gürledi. "Nerede olduklarını biliyor musun? O piçin adresini ver bana!"

Bu noktada Hyunjin'in ağzından çıkan tek doğru söz "Bilmiyorum." oldu. Changbin'in nerede yaşadığına dair gerçekten bir fikri yoktu. Wooyoung sürekli küflü bir tavan arasından bahsetse de nerede olduğunu hiç söylememişti.

Chris öfkeden titreyen elleriyle telefonunu çıkardığında Hyunjin ona engel oldu. "Eğer Felix'i aradığını görürse Changbin'i daha da kışkırtırsın. Onun zarar görmesini mi istiyorsun?"

"O zaman bana nerede olduklarını söyle!"

"Gerçekten bilmiyorum! Changbin yaşadığı yeri arkadaş ortamımızdan hep gizledi."

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now