on altı

21 4 3
                                    

Her yerde gözü kulağı olan Wooyoung Christopher'ın memleketine döndüğü haberini verdiğinde tüm karmaşanın yatışması günler sürmüştü.

"Hyunjin de kendini evine kapatmış kimseyle görüşmüyor."

"Görüşmeye çalışmış gibisin."

Wooyoung Changbin'e gözlerini devirdi. "Çocuklardan duydum. Neden onunla uğraşayım?"

Changbin omuz silkip etrafı toparlama işine devam etti. Felix önceki gece kendi dairesini toplamak için döndüğünden Changbin de tavan arasındaki dağınıklığa el atmaya karar vermişti.

"Burayı satacak mısın?" diye sordu Wooyoung. Duvar kenarına çektiği kasalardan birinde bacaklarını uzatarak oturmuş, detaycı bakışlarını etrafta gezdiriyordu. Her zaman dalga geçtiği bu berbat tavan arasının artık o kadar da kötü olmadığını fark ettiğinde Felix'in burayı bir şeye benzetmek için nasıl da kendini yırtmış olduğunu düşünüp güldü. "Yazık olur." dedi sonra.

Changbin ona bakmadan "Satmayacağım." dedi. "Tüm binayı kapatacağım. Burada olmayı aklından bile geçirme."

"Felix biliyor mu?" Bu sefer dikkatle Changbin'e bakıyordu. Onun duraksayan ellerini ya da bozulan ifadesini hemen gördü.

"Çoktan yetiştirmedin mi?"

"Hayır. İlişkinize müdahale etmek istemiyorum."

Alayla güldü Changbin. "Tabii."

"Ciddiyim aptal. Ne düşünüyorsun? Her şeye rağmen onunla olan şeyi devam ettirebilecek misin?"

"Zaten gidecek." Changbin'in ses tonu mesafeliydi. "Gereksiz dram yaratmak anlamsız."

"Başından beri gideceğini düşünüp bunu devam ettirmen ne kadar acımasızca. İkimiz de onun hala burada olduğunu görüyoruz. Giden o değil de sen olacaksın. Kimi kandırmaya çalışıyorsun, kendini mi?"

Bu noktada Changbin elindekileri bırakıp ona döndü. Bastırmaya çalıştığı öfkesi şimdi paçalarından akıyordu. "Ne yapmamı önerirsin!"

Wooyoung her ne kadar hala alaylı görünse de içten içe ona üzülüyordu. Changbin zor biriydi ve onu yontmak da çok yorucuydu. "Chris seninle konuşmaya geldiğinde ona neden kızdığını hatırlıyor musun?"

Changbin kaşlarını çattı. Neden ondan bahsettiğiyle ilgili Wooyoung'a tekrar çıkışacakken duraksadı.

"Önce hanginizin gidecek olması önemli değil. Neden kendi kendine varsayımlarda bulunuyorsun? İletişim kurmak o kadar mı zor? Chris tüm o şeyleri Felix yerine seninle konuştuğunda delirmiştin. Peki sen ne yapıyorsun? Şaka gibisin." Sona doğru kahkahalarla güldü.

Onun haklı olduğunu biliyordu Changbin. Fısıltı gibi çıkan sesiyle "Korkutucu." diyebildi sadece.

Wooyoung tek kaşını kaldırıp "Ne? Felix mi?" diye dalga geçti aslında Changbin'in ne kadar korku içinde olduğunu hiç bilmiyormuş gibi.

"Çoktan benden sıkılıp gitmesi gerekiyordu. Neden hala burada olduğunu bilmiyorum." Elini alnına dayayıp iç çekti Changbin.

"Başından beri gitmesini mi diliyordun?"

"Bilmiyorum."

"İşlerin bu noktaya geleceğini tahmin edemezdin. Sen de haklısın Changbin-ah." Ondan sessizlik dışında bir şey alamayınca oturduğu yerde gerindi. "Ama biliyorsun, bu hayatı bıraktığında oraya yanında bir şeyler götüremezsin. Felix'i alacak kadar cesaretli misin?"

Changbin sıkıntıyla alnını ovuşturdu. "Bizimkilerin ben buradayken boş durduğuna inanıyor musun?"

Wooyoung biraz düşündükten sonra suratını buruşturdu. "Yerini çoktan hazırladılar. Eminim evlenmen için birini bile bulmuşlardır." Bu 'biri'ni zaten toplantılarda gördüğünü ve tanıştığını Changbin'e söylemedi. Onun iyice kendini kaybetmesini istemiyordu.

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now