altı

29 6 0
                                    

Yağmur yerini yine kara bıraktığında havalar hala insanı titretecek kadar soğuktu. Felix tüm bu soğuk-havalarda-dışarı-çıkmıyorum bahanesini sıkça gittiği mekânda Minho ve Jisung'la karşılaştığında bırakmak zorunda kalmıştı. Öncesinde Hyunjin onu davet ettiğinde yine reddetmiş, akşamında ise arkadaşlarıyla karşılaşmıştı.

"Changbin izinli olsaydı keşke..." Jisung dudaklarını bükerek söylediğinde barın arkasında içki hazırlayan Changbin'e bakıyordu.

Felix de o tarafa baktı ve Changbin'le göz göze geldi. Saniyelikti, yanlış görmüş bile olabilirdi.

"Mekân tıka basa dolu, güzel kazanıyor olmalı." Minho kendi çapında yorum yaptığında Jisung ona gözlerini devirdi. "Doktorluğu bırakıp barmen olmaya ne dersin?"

Felix onlara güldü. Yanlarında üçüncü tekerlek olmaktan memnun sayılmazdı, Jisung'un bitmek tükenmek bilmeyen bir darlama yeteneği vardı.

"Sahi, sen neler planlıyorsun?"

Felix'in bu soruyu düşünmesine gerek yoktu. "Bilmiyorum." deyip geçti. "Planlar yaparak yaşayan biri hiç olmadım."

Jisung parlak bakışlarıyla baktı ona. "Çok havalı..." Yine de dikkati çabuk dağılıyordu. "Peki geçen gece biz gittikten sonra neler oldu? Gerçekte seks partisi yaptınız mı?"

Minho ona kaşlarını çatsa da umurunda değildi.

Felix "Sarhoştun ama her şeyi hatırlıyor musun?" diye sordu yalandan hayret ederek.

"Tabii ki! Changbin herkesin önünde seni yiyip bitirmek üzereydi!" Sonra bir an duraksadı. "Chris'le iyisiniz değil mi? Sorun çıktı mı?"

Minho her ne kadar bu muhabbetten memnun olmasa da o da merak ediyordu. Soru dolu bakışlarını Felix'e dikti.

"Chris anlayışlı biri." dedi Felix. "Ortamı mahvetmek en büyük korkusu falan. Asla sorun çıkarmaz." Bunları alayla söylemişti ancak diğer ikisi rahatlamakla o kadar meşgullerdi ki onun ifadesine dikkat etmediler.

Chris'le kavga etmek istiyor değildi. Sabrını sınayan şey onun bu kadar alttan alıyor oluşuydu. Şimdi düşününce, yaşadıklarına ne kadar ilişki denebilirdi ki? Ne yaptığını sormuyor, sorsa bile cevapları umursamıyordu. Ya inanılmaz bir sabrı vardı ya da cidden Felix umurunda falan değildi.

Tadı kaçmıştı. İkiliye tuvalete gideceğini söyleyip masadan kalktı. İçerisi gerçekten kalabalıktı ancak garip bir şekilde tuvalet boştu. Cebindeki telefonu çıkarıp kontrol etti, hiçbir şey yoktu. Chris'in artık aramaya tenezzül dahi etmeyişine kendi kendine güldüğü sırada kapı aralandı, Changbin'di. Felix o kadar hazırlıksız yakalanmıştı ki ifadesini toplamaya zaman bulamamıştı bile.

Changbin "Sıkıldın mı?" diye sordu ona. Üzerini değiştirmiş, mont bile giymişti.

Felix önceki sefer ilgisinin kaybolmasıyla ilgili yaşadığı saçmalığı anında unuttu. Yine kayıp hissediyordu ancak bu sefer sebebi Changbin'in çok iyi görünüyor oluşuydu. Uzun zamandır onu yalnızca ince paçavralar ve alelade tipiyle görüyordu.

Herhangi bir cevap alamayan Changbin "Felix?" diye yineledi.

"İlk kez ismimi söyledin." Felix çağlayan duygularını dizginleyemiyordu. Küçücük ilgisine tav olmuştu işte. Düşününce ilgi bile değildi, sadece ona bir bakmıştı. Bu küçücük dikkat dahi onu mahvetmeye yetip de artmıştı.

Changbin onun aksine hala soğuktu ancak gözleri hafif parıltılara sahipti. Aralarındaki mesafeyi iki adımla kapatıp Felix'le yüz yüze geldi. Hafifçe sırıttığında "Geliyor musun?" diye sordu.

the thunderings are nearly throughKde žijí příběhy. Začni objevovat