on üç

26 5 3
                                    

Önceki gün her şey çok hızlı yaşandığından Felix kendini yataktan çıkamayacak kadar yorgun hissediyordu. Yatak yumuşacık ve sıcaktı. Daire tıpkı tavan arası gibi yüksekte olduğundan günün ilk ışıkları direkt odaya doluyordu. Yalancı güneş ısıtmıyordu belki ama gri havanın yerini alan taze renk insanın içini sıcacık ediyordu.

Boş boş tavanı izliyorken böyle güzel düşüncelerle doluydu içi ta ki yorgan sıkıca omuzlarına çekilene dek. Sonra Changbin'in uykulu sesiyle "Buz gibi olmuşsun." dediğini işitti.

Çarpık bir ifadeyle Changbin'e göz attı. "Çıplak yatıyorsun şu an." Yorganı kaldırıp bir kısmını onun üzerine doğru örttü. "Ne zamandan beri üşümemi bu kadar dert ediyorsun?"

Ağzından çıkan keskin cümlelere karşın Felix çok mutluydu ancak bunu gösteremedi. Zaten Changbin de onu göğsüne çekip kollarını etrafına sardıktan sonra çoktan uykusuna dönmüştü.

Bir süre öylece kaldılar. Normalde bu kalış Felix'in nefesini kesmeli, kendini o kollardan kurtarıp kaçmalıydı ancak sakince uzanıyor, tavandan Changbin'in göğsüne dönmüş olan manzarayı izliyordu. Yine de düşünceleri dallanıp budaklanmadan tekrar dikkati dağıldı. Bu seferki telefonun zil sesiydi.

Changbin Felix'i kendinden ayırmadan uzanıp telefonunu aldı ve çağrıyı yanıtladı. Kısa cevaplar veriyor, karşı tarafın bir an önce kapatmasını bekliyordu. Felix onun yükselip alçalan göğsüne yanağını yasladığında Changbin boştaki elini başına çıkarıp saçlarında gezdirmeye başladı parmaklarını.

"Dur bi, her zaman gittiğin salon nerdeydi?"

Karşı tarafın tepkisi o kadar gürültülüydü ki sesi Felix'e kadar ulaşmıştı. Bu kişinin Wooyoung olduğunu böylelikle anladı. Bilinçli olarak yanağını sürttü Changbin'in göğsüne. Yanıt alamayınca kedi gibi sürtünmeye devam etti ancak Changbin'in parmakları hala sakince saçlarında dolanıyordu. Buna devam ederse tekrar uyuyabileceğini düşündü Felix. Kendini yukarı doğru ittirip yüz yüze geldi onunla. Gözleri hala kapalıydı ve büyük bir sabırla Wooyoung'un saçmalıklarını dinliyordu. Haline gülüp hafifçe yanağını sonra da dudağını öptü ve oradan boynuna yöneldi ancak bu sefer hiç de yumuşak olmayan bir şekilde dişlerini geçirdi Changbin'in boynuna.

Changbin belli belirsiz bir iniltiyle gözlerini araladığında kulağına dayadığı telefonu düşürmek üzereydi. Hafif öpücüklerin devam edeceğini düşünmüştü muhtemelen...

Karşı hattan iniltiyi yakalayan Wooyoung da susmuş can kulağıyla devamını bekliyordu fakat Changbin ona "Geldiğimde konuşuruz." dedikten sonra çat diye yüzüne kapattı telefonu. Boynuna yapışan Felix'i kendinden uzaklaştırıp yakındı. "Kedi değil miydin? Birden köpek olasın mı tuttu?"

Felix ona omuz silkip yataktan kalkmak için yeltendi ancak Changbin buna izin vermedi, kolundan tutup altına aldı bedenini.

"Nereye?"

"Uyandıktan sonra yarım saat sessizce yatakta kalmam gerekiyor biliyorsun. Bugün rutinimi mahvettin."

Sızlanmasına kahkaha attı Changbin. Sonra alay ederek "Haklısın." dedi. Üzerinden çekilip yanına uzandı, yorganla örttü ikisini de. "Uyumaya dönüyorum, sen de sessizce yatakta kal."

Felix bunu beklemiyordu. Herhalde çok uykusu var, diye düşündü ancak Changbin onu tekrar kucağına çekmemişti. Cidden öylece uyuyacak mıydı? Felix artık nasıl sakince uyku sonrası düşünme rutinini sürdürebilirdi ki?

"Bu sefer niye sarılmıyorsun?"

Changbin iç çekip gözlerini araladı. "Sessizce yatmak istemiyor musun?"

the thunderings are nearly throughOnde as histórias ganham vida. Descobre agora