on beş

24 4 6
                                    

Felix hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmayı sürdürürken Changbin ona ayak uydurmakta zorlanmıyordu. Önceki gece Wooyoung'la arasında geçen konuşmayı ve aldığı kararları bir köşeye koymuş, Changbin'in yanına döndüğünde sessizce ona eşlik etmişti. Bulanık bir geceydi. İkisi de manyak gibi içtiklerinden birkaç sigaradan sonra sızıp kalmışlardı.

Bir şeyler değişmiş ama değişmemiş gibiydi. Changbin ona uzun süre bakamıyor olsa da tavırları aynıydı. Felix'in ise içi her zamankinden gürültülüydü ona karşı. Aynı zamanda önceki hüzünleri katlanarak çığ gibi olmuşlardı. Nihayetinde tüm günleri yatakta geçmiş olsa da asla dinmeyecek bir yorgunluğa sahiplerdi.

Dışarıda yağmaya başlayan yağmur pencereye vuruyorken Felix Changbin'e biraz daha sokuldu. Güneş batmış, geride kırmızılarını bırakmıştı. Yağmur bir boyaymış gibi yıkıyor, gökyüzünden siliyordu bu kırmızıları.

"Üşüdün mü?"

Felix güldü. "Seni görmeye ilk geldiğimde sormuştum bunu ve artık bana yöneltip duruyorsun aynı soruyu."

"Ne demiştim o zaman?"

"Hiçbir şey. Yine tişörtün üzerindeydi, rüzgar seni dövüyordu. Dayanamayıp atkımı bırakmıştım omuzlarına ama bana geri verdin."

Changbin güldüğünde titreşen göğsü Felix'in yanağını okşadı.

"Muhtemelen sen daha çok üşüyordun."

Felix kafasını çekip Changbin'le yüz yüze geldi ve dikkatle ona baktı. "Üşüdüğünü ilk kez kabul ettin!"

Changbin duraksadı. Öncesinde soğuk havanın üzerinde bir etkisi olmadığını, bundan dolayı üşümediğini düşünüyordu ya da başından beri bunu zaten hiç sorgulamadığından hissetmiyordu bile ancak Felix algılarını açmıştı; soğuk onu etkiliyordu ve ne zaman titremeye başlasa Changbin onu ısıtma ihtiyacıyla doluyordu. Felix ısındığında o da ısınıyordu, daha önce sıcaklığın ne olduğunu bilmediğini fark ettirmişti Changbin'e.

Belli belirsiz kafasını salladı. "Sen olduğun zamanlar üşümüyorum."

Felix irileşen gözleriyle baktı ona ancak Changbin konuşmaya devam etti, Felix'i bir yıkıntıya çevirdi sözleriyle.

"Sıcaklığı bilmediğimden soğuk da umurumda değildi ama beni bozdun. Şimdi beni ısıtman için göğsümde sana ihtiyacım var." Mırıltıyla ekledi. "Daha önce bu sıcaklığı hiç hissetmemiştim."

Sıcaklık bu noktada Changbin için duygularını tanımlayan en bariz kelimeydi. Umutlanmayı kendine yasaklayan Felix bile bunu apaçık görmüş, anlamıştı.

Changbin parmağıyla Felix'in suratını kendinden uzaklaştırıyorken somurtarak "Bana böyle bakma demiştim." diye yakındı.

Felix keyifle alnındaki parmağı tutup daha da yaklaştı ona. "Nasıl bakıyorum ki?"

"Kaçma da söyle!"

Changbin gülerek kendini geriye çekti. Felix biraz daha zorlarsa yataktan düşeceklerdi.

"Neden böyle davranıyorsun?" Kıpırdanıp Changbin'e sokulmaya devam ediyordu. "Dürüstlüğün nereye gitti? Bana baksana!" Gülüşlerinin arasından yakındı ancak Changbin tek kelime etmiyor yalnızca onun gibi gülüyordu. Sonra kafasını eğip suratını Felix'in boynuna kapattı ve daha fazla hareket etmesin diye sıkıca sarıldı bedenine. Boğuşmaları bu noktada son buldu. Felix de boştaki kollarını ona sardı, avuç içleri Changbin'in sırtında dinleniyorken belli belirsiz "Ellerin buz gibi olmuş." dediğini duydu boğuk sesiyle.

Felix sırıtarak "Seni duyamıyorum. Kafanı kaldır öyle konuş." diye söylense de Changbin kafasını kaldırmadı. Önceki seferin intikamını alıyormuş gibi dişlerini boynuna geçirdi Felix'in.

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now