on

24 5 1
                                    

Yatakta uzanmış telefonunu kurcalayan Felix "Hyunjin toplanmak istiyormuş." dedi birden.

Changbin bara ineceğinden hazırlanmakla meşguldü. İlgisiz bir tonda "Neyi kutlayacak bu sefer?" diye sordu.

"Bilmem. Bir süredir sesi çıkmıyor." Felix onun bir şeyler duyduğunu ve delirdiğini tahmin edebiliyordu. Bu sessizliğinin başka bir açıklaması olamazdı. Changbin de öyle düşünüyor olacak, garip ve pis bir gülüş belirdi dudaklarında.

"Seni özledi demek ki, toplanma işini bahane ediyor."

Felix tek kaşını kaldırarak baktı ona. "Öyle mi diyorsun?" Eğleniyordu.

Changbin omuz silkip kazağını çıkardığında bir tane tişört geçirdi üzerine. Felix ona baktıkça üşüyordu.

Daha sonra iyice battaniyeyle örtünüp biraz doğruldu. "Paraya ihtiyacın var gibi görünmüyor," Gözleri bir an için etrafta gezindi. "Neden sürekli çalışıyorsun?"

"Sana bunu düşündüren ne?" Changbin gülerek dağınık odayı işaret etti. Gerçekten de tavan arası berbat haldeydi ancak Felix ona gözlerini devirip "Beni kandırmaya çalışma." diye karşı çıktı. "Wooyoung bana bu binanın senin olduğunu söylemişti."

Onun neden bu sefil yaşamı seçtiğini tam çözemese de içinde bir yer, Changbin hiç kendinden bahsetmese de, onu anlayabiliyordu. İlişkileri ve olanca bağları karmaşa içinde olmasına rağmen.

Changbin iç çekip sonunda Felix'e döndü, dik dik baktı suratına. Şimdi gerçekten de Wooyoung'un ağzına sıçmak istiyormuş gibi görünüyordu.

Felix eğlenen bir ifadeyle elini ağzına kapattı. "Bunu söylemeyecektim."

"Cidden sana her haltı anlattı mı?"

"Neden hakkında bir şeyler bilmemi istemiyorsun? Ve hayır, anlatmadı. Sadece mekânın sahibi olmakla ilgili hava atmaya çalışıyorken ağzından kaçırmıştı." Çatık kaşlarıyla gözlerini devirdi Changbin'e. Artık bu muhabbetten eğlenmiyordu. "Ketum herifin tekisin."

"Beni bilmek sana ne kazandıracak?"

"Hiçbir şey. Zaten bir şeyler kazandırmasına gerek yok. Ben sana ne kazandırıyorum ki?"

Changbin iç çekti. "Çok umursuyorsun. Sana kasma demiştim Felix."

Bu noktada sabrı tükenmişti. Neredeyse bağırarak "Aptal mısın?" diye sordu hayretle. "Tam olarak neyi umursuyorum? İki cümle etmek seni öldürmez farkında mısın?"

Bu ilkti. Felix'in böylesi bir öfkeyle bağırıp durduğunu Changbin daha önce görmemişti. Aralarındaki iletişim sorunu onları anlamsız laf dalaşlarına ve kavgalara itiyordu.

"Sürekli kuyruğuna basıyormuşum gibi davranma."

"Basıyorsun çünkü."

Felix derin nefesler alıp sakinleştiğinde Changbin hala elleri belinde, ayakta dikilmiş ona bakıyordu.

"Neyi bilmek istiyorsun, söyle, anlatacağım."

Felix histerik bir gülüş bıraktı. "İnanılmazsın." Daha sonra kalktı ve köşeye fırlattığı montu üzerine geçirdi. Çıkmak üzereyken Changbin onu yakaladı. İfadesi düzdü ancak konuştuğunda sesinde öfke vardı.

"Hyunjin'e mi koşuyorsun şimdi?"

"Daveti geri çevirmiyorum diyelim." Kolunu çekse de kurtaramadı. Changbin onu kapıdan uzaklaştırıp duvara itti.

Felix onun tam olarak neye sinirlendiğini çözemedi ancak kendisi çoktan sakinleşmiş ve sahte bir sinirlilik halini sürdürdüğünden usulca karşısındaki kasılmış surata baktı. Gülmek istese de yapmadı.

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now