on iki

31 6 2
                                    

Hyunjin koca bir yıkıntı halinde eve döndüğünde sıcak şarabı görmezden gelmiş, evde bulunan diğer tüm alkollü içeceklere el atmıştı. Minho bu kadar şaşırmış olmasa sinirlenirdi ancak ne o ne de Jisung onu daha önce böyle görmüşlerdi. Hyunjin onların gözlerinde en harika ve düzgün arkadaştı. Herkesle arası harikaydı, kimseyle laf dalaşına girmez, kavga etmezdi. Wooyoung'la sorunları olmasına rağmen ona karşı da her zaman kibardı. Neticede Hyunjin'in oyunculuğu gözlerini boyamış, şimdi gerçek halini görüyorlarken şaşkına dönmüşlerdi.

Seungmin ise alışkındı ama o bile Hyunjin'in biraz abarttığını düşünüyordu. Oturduğu yerde düz duramıyor, sürekli bir şeyler mırıldanıyordu. Jisung ve Minho'nun varlığı artık umurunda bile değilmiş gibiydi. Seungmin bir şeyler yapamayacağını, onun bu halini örtemeyeceğini biliyordu. İçten içe neden böyle olduğunu merak etti. Hala bilmediği bir şeyler vardı.

"Artık içmemesi lazım." Jisung suratını buruşturarak söylediğinde önce Seungmin, sonra da Minho'ya baktı.

Minho sehpaya uzanıp Hyunjin'in önündeki şişeyi almaya yeltendiğinde Seungmin onu durdurdu. Başta kararsız olsa da iç çektikten sonra konuşmayı seçti. "Şu an saldırgan davranabilir. Yaklaşmasanız daha iyi."

Ayık kafayla bile şiddete yönelebiliyorsa bu kadar içtikten sonra neler yapabileceğini Seungmin hayal dahi edemiyordu.

"Daha önce sarhoş halini görmedik sanki!" Jisung alayla söyledi ama suratındaki gülüş çok garipti. Dile getirmese de Hyunjin'in baştan beri tuhaf olduğunu ve gittikçe tuhaflaştığının farkındaydı.

"Belki de onunla konuşmaya çalışmalıyız. Şu an..." Minho bir an için Hyunjin'in berbat haline baktı. "Manyak gibi görünüyor." diye ekledi hafif acıyan bir ifadeyle.

Jisung hemen ona katıldı. "Evet sonuçta onun arkadaşıyız. Böyle kötü anlarında destek olmalıyız."

Seungmin hafifçe kafasını iki yana salladı. "Deneyelim o zaman."

Yavaşça ona yaklaşıp karşısına oturdular. Hyunjin kafasını kaldırıp onlara baktı. Bakışları hissizdi. Gözyaşları çoktan kurumuş, gözlerinde kırmızı izler bırakmışlardı. Dağınık saçları sertçe kulağının arkasına itilmekten saman gibi olmuşlardı. Bu sefer Seungmin bile acıdı ona.

Zor durumda olan bir arkadaşlarına bakıyorlardı. Üzülmeleri, şefkat duymaları çok normaldi ancak bu acıma Hyunjin ağzını açıp konuşmaya başladığı andan itibaren dehşete dönüşmüştü. Ona aşina olan Seungmin'in dahi gözünde canavar benzeri bir hale gelmişti Hyunjin.

"Ne sikime bakıyorsunuz? Acınası mı görünüyorum?"

Histerik haldeydi. Sözcükleri doğru düzgün çıkmıyor, gözlerinden yaşlar akıyorken birden gülüp kahkaha atmaya başlıyordu. Titreyen elleriyle yüzünü silip kendini kaybetmiş bir şekilde "Onu hak eden tek kişi benim." dedi. "Sadece biraz daha beklemeliydi. Birazcık bekleseydi gidecektim. Hayatımın sonuna kadar onunla yaşayabilirdim. Harika planlamıştım. Her şey o kadar harika gidiyordu ki... Sikik herifin biriyle çıkageldi!"

Birden doğrulup dizlerinin üzerinde yükseldi. Gözlerini kocaman açmış, bir onaylama ifadesi için üçlünün suratında gezdiriyordu bakışlarını.

"Bilmiyorsunuz tabii! Ben... ben gerçekten küçüklüğümüzden beri onunlayım. Onu ilk gören benim. Parlayan bakışlarını da ilk ben gördüm. Çocukluğumdan beri yazları iple çektim ona gidebilmek için. Yeterince harika biri olmak için çok çalıştım. Onun hayatındaki en harika kişiydim. En harikası bendim!"

Jisung fısıltıyla Minho'ya "Şu an Felix'ten mi bahsediyor?" diye sordu. Suratı alabildiğine buruşmuş, dudakları bükülmüştü. Minho gözlerini Hyunjin'den bir an bile ayırmadan Jisung'u kafasıyla onayladı.

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now