on bir

23 4 3
                                    

Beynimiz kötü anılarımızı sanki bize acı çektirmeye meyilliymiş gibi saklı tutar, onları hiç unutturmaz. Ne kadar zaman geçerse geçsin gözlerimizin önünde oynayacak kadar nettir bazıları.

Felix bunları doktora anlatmaya çalıştığında 'travma' kelimesini öğrenmişti adamın gizleyemediği tiksintisi eşliğinde. Sonra hastanelerden uzak durmaya başladı.

Ona göre artık bunların hiçbiri ciddi şeyler değillerdi. Doktora anlattığına bile pişman olmuş, o zamanın Felix'ini pataklamak istemişti. Yine de çocuk ve ergen Felix'le baş edemediğinde ilaçlara sığındığı çok oluyordu. Christopher da sanki onları düzenli olarak kullanması için hayatına girmiş bir hatırlatıcı gibiydi.

Neticede hiçbir şeyi unutturdukları falan yoktu ve zaten uzun zamandır her şeyi geride bırakan, en tepeye yerleşen ve hayatını yaşanılmaz kılan daha güçlü bir sorunu vardı. Nefes almasını engelliyordu bu. İlaçlar ise asla çözüm değillerdi. Böyle zamanlarda başka başka insanların hayatlarına bir uğruyor, geçici güzellik ve mutluluk içinde boğulup diğer rotaya çeviriyordu adımlarını.

Hyunjin ise hep oralarda bir yerlerdeydi. Unutamadığı çocukluk anılarının baş kahramanıydı. Farkındalık kazanıp kendini korumaya alana dek onun gerçekten iyi biri olduğunu düşünmüştü. Ancak Hyunjin kendini bilmeden önceleri bile takıntılı pisliğin tekiydi.

Bunu ve öncesinde aldığı zararları ergenlik döneminde fark etmişti; farkındalık başlangıcı ise tam olarak orta son sınıftaydı. Hyunjin'in ilk kez tek başına uçağa binip onu ziyaret ettiği yaz henüz liseye yeni başlayacaklardı. Felix'in çoktan bir erkek arkadaşı vardı. Hyunjin o zamanlar onları ayırmak için elinden ne geliyorsa yapmıştı. Felix için işin komik yanı tüm bunları o Kore'ye döndükten sonra fark etmesiydi. O sene kendini aptal gibi hissetmişti. Geriye dönüp baktıkça daha da aptal hissetmiş, dayanamadığı noktaya kadar düşünceler içinde kendini yemişti.

Daha sonra toparlandı. Gözlem becerisi Hyunjin sayesinde ileri bir seviyeye ulaştığında aslında kendini kaybettiğinin farkında değildi Felix. Hayatı ne zaman tepetaklak olmuştu gerçekten söyleyemezdi ancak o yaz ve sonrasında onda bir şeyler aynı değildi. Bazenleri çok neşeli, bazenleri sinirli ve huysuz olurdu. Olgun ve çocuksu tavırlar arasında gidip gelirdi.

Neticede oyunculuk becerisi Hyunjin'i aşmıştı. Ailesi bile Felix'te meydana gelen sorunları fark etmemişti, onun tipik bir genç gibi gayet normal ve iyi bir hayat yaşadığını düşünüyorlardı. Hiçbir yaptığına ses etmemeleri bundandı.

Christopher'la tanıştığı sıralar berbat bir dönemdeydi. Hyunjin'in asıl niyetini ve yanına yerleşmekle ilgili olan planlarını çoktan anlamıştı. Bir şekilde onu ezmek, yok etmek istiyordu; mahvolduğunu görmeden ayrılamazdı.

Hiç düşünmeden Chris'in ilgisini kullandı. Zaten ondan hoşlanmıştı, Felix'in olmadığı kadar harika biriydi. Çok gerçekti ve başlarda onu etkileyen de buydu. Sonunda onu bırakmaya bile cesaret edemeyen bir 'ama cidden değilmiş'e dönmüş olsa da Felix dürüstçe söyleyebilirdi, Christopher hayatına giren en iyi insanlardan biriydi. İlgisini geri ödemek için bu kadar çabaladığı tek kişiydi hatta.

Kore'ye yerleştiğinde aklında Hyunjin ve çevresini gözlemlemek dışında hiçbir şey yoktu, uğraşmak da istemiyordu zaten. Onun Chris'i gördüğünde delireceğini ve çabucak yeni şeyler planlayacağını biliyordu, bir süre bunun keyfini çıkarmıştı. Arkadaşlarıyla tanışmayı ise dört gözle bekliyordu ancak o gece Changbin'le yaşadığı onu da tamamen hazırlıksız yakalamış, neredeyse kontrolünü kaybetmesine sebep olmuştu. Beklenmedik bir ters köşeydi. Felix hayatının bu evresinde artık hissetmeyi ummadığı her şeyi onunla hissetmiş, tüm ilgisini vermek istemişti.

the thunderings are nearly throughWhere stories live. Discover now