26. Bölüm - Yaralarına Üflemek

2.1K 135 49
                                    

Merhaba çok sevgili okuyucum... Mükemmel yoğunlukların bir başkasında paylaşılmış bir başka bölümle karşınızdayım. Dokuz bin dört yüz kırk kelime yazmışım tam. 25 sayfa upuzun ve üff ne heycanlı bir bölüm :D Hadi önce okumaya sonra da pamuk eller yorum için klavyelere. Zaten moraller düşük. Bana "bizi bırakma biz seni bırakmayacağız final olsa da buradayız" demenizi bekliyorum. Keyifli okumalar...

"Hazan..."

Yağız Hazan'ın hıçkırırken titreyen bedenine uzandı kadını tutabilmek için. Yoksa Hazan kısa bir süre sonra yere yığılacaktı. Ama Hazan onun geldiğini gördüğünde geri kaçtı.

"Dokunma!" dedi Hazan içinin yırtıldığını hissederken. "Dokunma bana. Dokunma..."

İçinde, kendi içinde, kendi bedeninde kaybolduğunu hissediyordu Hazan artık. Öylesine kayıptı ki üzerindeki bedeni, o kadar kirli geliyordu ki varlığı artık kendi içinde bulunmaya bile tahammülü yoktu. Yağız'ın dokunmasına da öyle. O kadar yanlıştı ki onunla ilgili her şey...

"Kimim ben ya..." dedi Hazan gözlerinden yaşlar boşanırken başını ellerinin arasına alıp. "Kimim ben? Ben... Ben kimim?"

"Hazan..." diye seslendi bir defa daha Yağız onu kendi içindeki, bedeninin içindeki cehennemden kurtarmak için seslenirken. Çünkü biliyordu. Yağız aile ile ilgili çok şanslı olan değildi. Kahraman da olsa ölü bir annesi vardı. Ve babasının da sevgi göstermekten haberi yoktu. Yine de Yağız onlarla ilgili bir şeyleri kaybettiğini düşündüğünde yıkıldığını hissetmişti. Ve Hazan her ne kadar annesine dair bazı şeylerden şikayetçi de olsa, baba konusunda kendinden daha şanslı birini tanımıyordu. Babası Hazan'ı Hazan yapandı. Ve şimdi o yoksa...

"Yaklaşma..." dedi Hazan bir defa daha Yağız'dan kaçarken gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalıyordu. Adama bakarken güçlükle, gözlerini bile açamıyordu. Bedeni iki büklümdü. Başını iki yana salladı. "Kendimden nefret ediyorum ben. Ben yok olup gitmek istiyorum. Ben... Ben ölmek istiyorum."

Sinan ve Meryem bulundukları yerde put kesilmiş öylece bakarlarken Hazan'a, kırılıp paramparça oluşuna, Sevinç Hanım başını kaldırıp Hazan'a bakamadı bile. Kızgındı. Çok kızgındı. Hazan acı çeksin istemişti çünkü yaşadıklarının sebebi olarak onu görmüştü. Ama şimdi, o da Hazan'a üzülüyordu. Aksi elinden gelmiyordu çünkü. Ve onu bu hale getirenlerden biri olduğunu bildiği için de başını kaldırıp yüzüne bakamıyordu. Ve biliyordu. Eğer Hazan dönüp ona baksa, dönüp ona bakacak güç bulsa yüzüne tükürürdü sırf onun acı çekmesi için bir şeyler yaptığı için. Ama neyse ki Hazan'ın gözü çektiği acıdan onu görmüyordu. Hazan bir metre uzağındaki Yağız'ı bile zor görüyordu.

Yağız Hazan'ın halini gördükçe içinin yandığını hissediyordu. Hazan düşmüştü ve onu tutamamıştı. Yıkılmıştı ve hatta bunu Yağız hızlandırmak zorunda kalmıştı sırf enkazını kaldırabilmek, toparlayabileceğine inanmak için. Ama şimdi...

Hazan bir anda nefes alamadığını hissetti. Sanki koca dünyada oksijen bitmişti. İçine havayı çekiyordu ama sanki hiç hava yoktu. Dışarının basıncı düştükçe düşüyordu ve içindeki o basınç onu patlayacak seviyelere çıkarıyordu. "Hava..." dedi zorlukla. "Nefes..."

Yağız'ın gözleri kocaman açıldı. Hazan nefes alamıyordu. Panik atak geçiyordu kadın gözlerinin önünde ve rengi yavaş yavaş kırmıza dönüyordu. Gerçekten nefes alamıyormuş gibi...

Geceyarısı Mumları [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin