14. Orman

1K 52 19
                                    

Rahatlatmasını umduğum duş hiç bir işe yaramamıştı. Ama işe yarayacağını bildiğim bir şey vardı: Uyumak. Oldum olası böyleydim. Sorunlarımdan uyuyarak kaçıyordum. Yine öyle yapacaktım. Hiç bir şeyin düzelmeyeceğini biliyordum ama bir süreliğine de olsa onlardan uzaklaşmış oluyordum. Yatakta uzanırken boş duvarları izledim. Ailemi düşündüm. Nasıl olduklarını, ne hissettiklerini, kardeşimi... Bir süre sonra düşüncelerin ağırlığı; göz kapaklarımı indirmeye yetmişti.

_____
Gözlerim kapalıydı ve hiç bir şey göremiyordum. Yine göremediğim bir rüyadaydım. Bu sefer rüya olduğunu biliyordum. Hatta muhtemel birisi az sonra beni öldürecekti. "Kimse yok mu?" Karşımda birinin oturduğunu hissettim. "Öldürecek misin beni?" Alayla sormuştum. Yüzümde bir nefes hissetmemle onun sesini duydum. "Hşşş.." Ve ardından dudağını benimkilerle birleştirdi.
_____

Ve yeniden yatağımdayım. Ölmemiştim bu sefer hayret doğrusu. Ama beni öldürse daha iyiydi. Daha az kalbim çarpardı eminim ki. Yataktan kalkıp etrafıma baktım. Neredeyse akşam olmuştu. Dolaptan aldığım siyah tayt ve uzun kazağı üstüme geçirmiş ardından odanın kapısını yavaşça açarak merdivenlerden aşağı bakmıştım. Kimse yoktu.

Aşağı indim ve mutfaktan kendime bir bardak su aldıktan sonra camdan bahçeye baktım. Lily teyze ve Klaus bahçede oturmuş kahve içiyorlardı. Hava bu kadar soğukken ne diye dışarıda oturuyorlardı acaba?

Son yaşananlardan sonra Klaus'u görmek nefesimin kesilmesini yol açıyordu. Benimle bir oyuncak gibi oynuyordu ve çoktan dengemi bozmuştu bile. Eninde sonunda yüzleşecektim bu yüzden yavaş adımlarla bahçeye açılan kapıdan geçtim ve onların yanına yürümeye başladım.

Lily teyze geldiğimi görmüş, bana gülümsüyordu. Klaus da dönüp bana baktı. Gözlerini utanmadan vücudumda gezdirmiş ve ardından şeytani bir şekilde sırıtmaya başlamıştı. Bu tavrının karşısında yürümeyi unutup neredeyse yere yapışıyordum. Kim bilir ne geçiyordu aklından iblisin.

Eliyle koltuktaki boşluğa dokunarak yanına oturmamı işaret etti. Her ne kadar onun yanına yaklaşmak istemesem de göz devirip yanına oturdum. "Demek uyanabildin." Alaycı tavrı ağzına yumruk atma isteğimi körüklüyordu.

Elini omzuma atıp bana daha çok yaklaşarak kaçacak alan bırakmamıştı. Ben ise ısrarla, suratına bakmamak için çabalıyordum. "Ah ne kadar güzelsiniz çocuklarım." Bir bilsen Lily teyze, bu heriften ne kadar çok nefret ettiğimi... O zaman böyle söyleyebilir miydin acaba?

Ona bakmasam da gözlerini bana dikmiş olduğunu anlayabiliyordum. "Lily teyze biz biraz yürüyüş yapalım müstakbel karımla." Bu sefer gözlerimi hemen onun gözlerine çevirdim. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini görebilseydim keşke. Hemen "Ne gerek var hayatım hava çok soğuk." diyerek kendimi çektim. Yanında duran şalı alıp sırtıma örtmüştü. "Şimdi gidebiliriz." Göz devirmemek için dişimi sıkarken Lily teyze de Klaus'a ortak olarak "Gidin kızım bi temiz hava alın iyi gelir." diyip ormanı gösterdi.

Hadi bakalım ormanda ya ben onu boğacaktım ya da o beni. Başka bi seçenek düşünemiyordum. Elimden tutup kalkmamı sağladıktan sonra Lily teyzeye gülümseyip bana döndü. Evden yavaş yavaş uzaklaşıyorduk ve ben onun elini bırakmıştım. Sırtımdaki şala sıkıca sarılıp ona bakmamak için özen gösteriyordum.

"Senden kurtulacağım günü iple çekiyorum." Ona bakamıyordum bu yüzden yüzünün aldığı ifadeyi görmemiştim.

"Sanırım duygularına karşılık vermediğim için bana öfkelisin."

Söylediğini takmayarak "Sanırım öpücüğüne karşılık vermediğim için sinirlerimi bozmaya uğraşıyorsun." diye karşılık verdim.

"Utandığını bu kadar belli etme." refleks olarak ona dönüp "hı?" dediğimde yakıcı gözleriyle karşılaşmıştım. Bundan nefret ediyordum. Hemen hızlıca önüme döndüm.

"Daha yüzüme bile bakamıyorsun."

Benim aptallığım onu keyiflendirmiş olacaktı ki, sesli bir biçimde gülüyordu. Durdum ve vücudumu ona çevirip o mükemmel, nefret ettiğim gözlerine baktım. Sahi onun yanındayken ne kadar çok 'nefret' kelimesini geçiriyordum aklımdan.

"Komik misin sen?" Kafasını onaylayarak yukarı aşağı salladı. Ona bariz bir şekilde göz devirdim. "Yeter. Eve dönüyoruz." Bedenimi geriye doğru meyillendirmiştim ki belime sardığı kolu gitmeme engel olmuştu. Bir adım geri attım. Sırtım bir ağacın soğuk gövdesine değmişti. Bir eli belime sarılıyken diğerini ise arkamdaki ağaca koydu.

Yüzü ciddi bir ifade almıştı. Alaycı tavrını bir kenara bırakıp gerçek gözleriyle bakıyordu bana. O derin gözleri... Onun boyun hizasında olduğum için kafamı kaldırarak ona bakıyordum. O ise kafasını eğdiği için siyah saçları gözünün önüne düşüp alnıma değiyordu.

Ona bu kadar yakın olduğumda nefes almam güçleşmişti. Sanki yakınlığı tüm ruhumu çekiyor gibiydi. Belimdeki elini yavaşça yüz hizama çıkarttı ve saçımı okşamaya başladı. "Çok güzelsin." Benim ise ansızın gözlerim dolmuştu. "Oyun oynama benimle." Yerimde kaçmak için çırpınmam pek işe yaramamış olacak ki iyice ağaçla arasına aldı vücudumu.

Yüzünü boynuma yaklaştırdığında ürperdim. Kulağıma nefesi değip beni felakete sürüklüyordu. "Kaçamazsın küçük." İç çekti. "Benden kaçamazsın."

Gözyaşlarım usulca dökülmeye başlamıştı. "Neden bana bunu yapıyorsun? Ben sana ne yaptım?" Karanlık gözleri yeniden gözlerime değdiğinde yüzündeki suçluluk ifadesini net bir şekilde görmüştüm. Bu sefer maskesi yoktu. Duygularını sakladığı o korkunç maskesi...

"Sen bana mahkumsun Rachel."

"Senden-"

"Benden nefret ediyorsun."

Aklıma aniden o gün geldi. 5 kadar insanın cansız bedenleri. Neler yapmıştı o insanlara? "Neden Klaus?" gözlerim onun gözlerine kenetlenmişti ve başka yöne çeviremiyordum. "Neden tüm o insanlar..." Lafın devamını getiremeden nefesim kesildi. Kendimi soğuk toprağın üzerine bıraktım. Oturup bacaklarımı kendime çektim ve kafamı dizlerime gömdüm.

"Hşşş tamam geçti." yanıma oturup kafamı göğsüne koymamı sağladı. Ben ise salaklığa doyamadığım için oturduğum yerde ondan bir teselli arıyordum. Oysa tüm bunların sebebiydi zaten.

Elini saçımda gezdiriyordu. Saçımı her okşayışı biraz daha uyuşturuyordu bedenimi. "Bak Rachel." Eli saçımın arasında kaldığında derin bir iç çekti. "Şuan neye inanmak istiyorsun bilmiyorum ama ben şu zamana kadar masum olan kimseyi öldürmedim." Ben masumdum ama bacaklarımın kanamasına yol açtığı günü hatırlıyordum.

Bulanık görmemi engellemek için bir kaç defa gözlerimi kırptım. "Peki senin onlardan ne farkın kaldı?" Başını ağaca yaslayıp gökyüzüne baktı. "Onlar benim çok sevdiğim bir insanı benden aldılar. Karşılığında ben de onların canlarını aldım."

Bu insanlar onun sevgilisini mi öldürmüştü? Belki de karısını. Acaba çocuğu da var mıydı? Sonuçta yaşı pek de küçük sayılmazdı. Gökyüzüne diktiği gözleri, yıldız gibi parlıyordu. Belli, sevdiği gökyüzündeydi.

Gözlerini indirip kendini toparladı. "Hadi gidelim artık sen iyice üşümeden." Başımla onu onayladım ve sersemlemiş olan bedenimi ayağa kaldırdım. Ağlamak tüm gücümün tükenmesine neden oluyordu. Benim için çok yorucu bir eylemdi.

Bir de Klaus vardı tabii. Onu görmek, ona dokunmak, onu hissetmek... Bilmiyorum. Aklımı başımdan almaya yetiyor gibiydi. Ona sarıldığımda kendimi güvende hissetmiştim. Evet en güvenilmeyecek kişiydi o ama duygularıma engel olmam güçtü. Duyguları için yaşayan bir kızdım sonuçta.

Bu bölümde Rachel'ın duygularından bahsedelim istedim. Umarım beğenmişsinizdir.♡

Katilin AşkıOù les histoires vivent. Découvrez maintenant