17. Günah Gecesi

1.3K 49 73
                                    

"Sevmeden evlenmek, inanmadan ibadet etmek gibi alçakça bir iştir." demiş Anton Çehov. ben ise gelinliğim ile beraber arabanın içinde sevmediğim bir adamlaydım. Ne ironikti değil mi? Kim derdi sevmediğin bir adamla, böyle evleneceksin diye? Araba çalışıp evin önünden ayrılırken dizilmiş misafirler bize el sallayarak uğurladı.

"Artık ağlamayı kes!" Gözyaşlarıyla ıslanmış yüzümden ellerimi çekip ona baktım. "Mutlu musun? Amacını gerçekleştirdin. Tebrikler." Ne düşündüğünü çıkaramadığım yüzü hafifçe bana dönüp tekrar yola yöneldi. "Başına gelen her şeyden sen sorumlusun Rachel." Büyük bir kahkaha atmıştım. Bana bunca şeyi yaptıktan sonra yine beni suçlu çıkartmıştı. Sinirlerim yeteri kadar bozulmuştu zaten. Karşılık vermeyecektim. Arkama yaslandım. Kafamı geriye attım ve gözlerimi kapattım. Sakinleşmek için derin nefesler alıyordum. Uyumasam da yolu gözlerim kapalı geçirmiştim ve az da olsa kendimi sakinleştirebilmiştim.

Arabanın fren yapması gözlerimi açmamı sağladı. Motorun durmasıyla oluşan sessizliği, denizin kıyıya çarpan dalgaları bozmuştu. Etrafıma göz gezdirdim. Ağaçların içinde adeta gizlenmiş olan küçük bir evin yanında duruyorduk. Bu vahşi ortamında tek koruması tahtadan çitlerdi. Gösterişten uzak ve huzur veren bir ortamı vardı. Hemen karşısındaki deniz ise ayın ışığını üzerine alarak, kusursuz bir gümüşservi oluşturuyordu.

"Demek babanın seçtiği 'balayı' yerimiz burası." Balayı derken vurgulamış ve alaylı bir ton eklemiştim.

"Burası annemle babamın balayı evleriymiş. Evlilik yıldönümlerini de burada kutlarlarmış." Harper bey Klaus'un aksine naif ve romantik bir insandı. Yani bu tarz şeyler yapmasını normal bulmuştum.

Arabadan indiğimde beni soğuk hava karşıladı. Kışın ayında, ayazın en şiddetli estiği zamanda denize gelmek ne kadar mantıklıydı emin değildim.

Kapıyı açıp eski ahşap eve girmemizi sağladı. Peşinden içeri geçtim ve salona girdik. "Işığı açmayacak mısın?" Önümü dahi göremediğim bu karanlıkta ışığı açmasını bekliyordum. "Rachel sanırım elektriksel bir arıza var. Açılmıyor."

Yanına gidip denemiş ancak ben de başaramamıştım. "Harika gerçekten bir bu eksikti." Ellerimi sıkıca önümde birleştirdim. "Buralarda gaz lambası olması lazım." Bu sözü üzerine etrafa bakınmaya başladı. Ardından raf olduğunu tahmin ettiğim yerden alıp yaktı.

Oda lambanın loş ışığı ile aydınlandığında, etrafımı görmeyi başarmıştım. Işığa yakın olmak için ani bir hareketle Klausa bir adım attım. Ardından ayağımın boşa çıkması ile kendimi önce boşlukta, sonra yerde buldum. Ağzımdan yüksek bir çığlık kopmuştu.

"Rachel iyi misin?" Ellerimle yerden destek alarak kalkmaya uğraşıyordum. "Ordan bakınca iyi gibi mi gözüküyorum?" Sinir bozucu gülüşü evi inletirken ona oturduğum yerden göz devirdim. Kalkmam için elini uzattı. Her ne kadar o sinsi gülüşünden rahatsız olsam da, bacağımın acısı yüzünden kendi başıma kalkamazdım. Mecbur uzattığı  elini tutarak doğruldum.

"Rachel gerçekten çok ilginç bir kızsın." Alaycı ses tonunu koruyarak devam etti. "Onca süre karanlıkta durdun. Işığı açınca düşmen büyük yetenek." Sözleri onu daha da güldürmüştü.

Tekrar yüz ifadesi ciddileştiğinde beni inceleyerek konuştu. "Üşüyor musun?" Ellerimi göğsümün üzerinde birleştirip salonun ortasındaki geniş koltuğa oturdum. "Hayır." Vücudumun titremesine engel olmaya uğraşsam da bana inat yalanımı ortaya çıkartıyordu. "Yanındaki pikeye sarıl. Ben şömineyi yakıyorum. Birazdan ısınırsın."

Dizilerde soğuk olunca erkek karakter kız olanı sarıp sarmalar, kıyafetlerini ona giydirirdi. Beyefendinin dediği ise 'Yanındaki pikeye sarıl.' İnsanda bir parça bile naiflik incelik olmaz mı ya?

Katilin AşkıWhere stories live. Discover now