22. Bölüm -Heyecan-

124K 7.2K 1.9K
                                    

Bu hayatta herkes sığınacak bir liman arardı, kendini teslim edecek, gün geldiğinde oradan uzaklaşacaktı belki ama tekrar geldiğinde yeri her zaman hazır olan bir liman...

Benim arayışım tam tersine dönmüş uçsuz bucaksız karanlık suların içerisinde terk edilmiş, batmak üzere olan bir gemiye liman olmuştum.

Bu gemi en güvendiklerinden darbeyi almış zamanla terk edilmiş öylece karanlık suların üzerinde akıntılara teslim edilmişti. Ben işte bu gemiye liman olmuştum. Ben gelmiştim o geminin yanına, ben salmıştım köklerimi denizin derinliklerine ve sımsıkı tutunup o gemiyi kendime çekmiştim.

Çok hasar almış, kırık dökük, batmak üzere olan bir gemiydi. Onu kendi kıyımda çekmiş batmaktan kurtarıp tekrar hayat vermek için tamire başlamıştım. Önce dışının hasarlarını tamir ediyordum. Ama içini edebilir miydim bilmiyordum... ama bildiğim tek şey zamanı geldiğinde o geminin dümenine geçecek ve güzel denizlerde akıntılara kaybolacaktım.

Bu geminin başka limanlara sığınmasına izin vermeyecek gerekirse istediği yerde onu ayakta tutmak için liman olacaktım.

Boyun girintimde elindeki kitabı sesli şekilde okuyan adamın saçlarına daldırdım ellerimi. Aziz bana batmak üzere olan terk edilmiş bir gemiyi anımsatıyordu. Bende onun bana sığınmasına izin verdiğim bir limandım.

Biraz mayışarak cümleleri okumaya çalışan adam bir sayfa daha çevirdiğinde gururla gülümsedim. Bugün çok yorulmuştu, üç saat önce adım atmasının ardından güzel bir duş ve sonrasında yorgunluğunu alacak mis gibi bir uyku çekmişti.

Hâlâ saç köklerindeki hafif nemlilik çok hoşuma gidiyordu ve hafif hafif sallandığımız koltuklu salıncakta hareket etmemiz uykusunu tekrar getirmiş gibi ikide bir esniyordu ama şimdi tekrar uyursa gece uyumayacağını bildiğim için saçlarına daldırdığım elimi çekip onu göğsümden kaldırarak sırtını yasladım.

"İyice uykun geldi, biraz sohbet edelim." elindeki kitabı kapatıp tutarken nazikçe alıp kendi kucağıma koydum.

"Ne ko-nuşa-lım?" sorduğu soru ile hemen düşünmeye geçtim.

"Mesela... kendinden bahset, ben seni neredeyse hiç tanımıyorum." gözlerinin içine baktığımda kısaca dudaklarını yalayıp bahçeyi gözleriyle süzdü, galiba ne diyeceğini düşünüyordu.

"A-dım Aziz." muzipçe dediği şeye göz devirdim.

"Oha! Gerçekten mi bak bunu bilmiyordum. Çok şaşırdım şu an." dediğim gibi omuzlarınını titreterek güldüğünde kısılan gözlerine baktım. Gülünce çok tatlı geliyordu gözüme.

"Dal-ga geçme. Yaşı-mı unuttum za-man kavra-mım yok. Doksan se-kiz doğumlu-yum. Çok si-nirli bi-riyim. Kol-ay kolay bir şeyden zevk al-mam." karamsarlıkla konuşan adama isttemsizce değişik bir yüz ifadesiyle baktığımda son dediği ile deri  bir nefes aldım.

"Tamam Aziz daha fazla anlatma, içimi kararttın." zorlanarak sonunda cümle kuran adama göz devirip somurtarak geriye çekildim. Yandan tarafımda kafasını çevirmiş bana gülüyordu.

"Biz geldik!" kelimeleri uzun uzun bağırarak söylerken, bahçeye dalan kız ile gülümseyerek ayağa kalktım. Anında sıkıca sarılıp ellerindeki poşeti yere koyduğunda benimle sarılmayı bırakıp Aziz'in yanına hevesle adımladı.

Bakışlarımı bahçeye yeni girip elindeki poşetleri kapıdaki Ömer'e veren adama cevirip yanına ilerlediğimde kısaca sarılıp geri çekildim.

"Nasılsın?"

"İyiyim abi, siz?"

"Bizde deli doluyuz." dedi kaşları ile Zelal'i gösterirken o yana ilerlemeye başladık. Zelal üzerindeki elbise ile çok güzel duruyordu.

BERDELWhere stories live. Discover now