38. Bölüm -Ölümle Burun Buruna-

80.7K 4.7K 1.1K
                                    

Aziz'den...

Hayatımda çaresizlik çok fazla yer almış yerini fazlaca mahkumluğa bırakmıştı. Yıllarımın geçtiği bu konak, zaman içinde ölümüm olmuştu, tek sorun ise benim yaşıyor olmamdı.

Karanlığın esir aldığı oda, mezarım. Yattığım yatak ise beni sarmalayan kefenimden başka birşey değildi.

Çok çırpınmışım, çok anlatmak, bağırmak çağırmak, yeri göğü inletecek kadar yüksek bir sesle babam denen adamın zülmünü anlatmak istmiştim.

Anne diye başıma getirdiği cellatı dağa taşa haykırmak istemiştim ama el birliği ile beni sessizliğe, hareketsizliği terk edip her gün ölümle baş başa bırakmışlardı.

Son iki yıldır direnişime son verip mahkumluğuma ve acizliğime göz yummuştum, hiç bir zaman kalkamayacağıma normal biri olacağıma ve bir cani ile bir cellatın elinden kurtulacağımı imkansız diye hatırlatıp kendime kabullendirmişti.

Ama tüm sabrım, vazgeçişim bana imkansız kavramını tek tek yıkan kadını hediye etmişti. Ömrümü adayacağım, nefessiz kaldığında çiğerlerim kuruyana kadar nefes vereceğim kadını vermişti bana.

Önce sesim olmuştu, sonra elim ayağım. Kalbimin attığını, herkesin aksine benim ölü olmadığımı inandıran, kendimi bildim bileli aşık olduğum kadın girmişti hayatıma, doğrusu çokta güzel olmuştu.

Odaya girdiğim andan beri deli gibi atan kalbimi tutup nefeslendim. Bir kadın kendine nasıl olurda böyle aşık edebilirdi beni. Beyazlar içinde gerçektende prenses gibiydi ve yanına yakışıp yakışmadığımdan bile kaygılıydım.

Koluma tutunan kadına tebessüm sunup derin bir nefes alarak odanın kilitlediğim kapısını açtım. Kolumdaki parmakların sıklaşması onu ne kadar heyecanlı olduğumu bana gösteriyordu ve onun bu heyecanı bana dünyadaki herşeyi yaptırırdı.

Odadan dışarı çıkıp boş koridorda ikimizin adım sesleri yankılanırken duvarlarda duyduğum başka bir yankı sesi vardı. Benim gecelerce kemiklerimin kırılması şiddetinde hissettiğim acılı sesim yankılanıyordu. O kadının 'burası senin mezarın olacak' dediği sesi yankılanıyordu. Babamın 'bırak aç kalsın, Ömer dahi odasına girmeyecek' dediği cümleleri dolduruyordu kulaklarımı.

Ama tüm sesleri kesen başka bir ses vardı, beni hayata bağlayan cümleler...

'Suna varsa imkansız diye birşey yok'

Boğazıma kitlenen nefesimi bir yutkunuş ile boğazımdan gönderip yanımdaki gerginlikten yine dudağının içini kemiren ama tebessümunüde dudaklarından silmeyen kadına baktım.

Bu huyuna canımı dahi verirdim. Sevinse, üzülse, gerilse hep aynısını yapıp benim öldüğüm dudaklara işkence ediyordu. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp nefesini stresle dışarıya verdiğinde dudağımın kenarını arka arka yutkunuşlarına baktım.

"Sakin ol güzelim." tedirgin bakışlarını bana yolladığında parmağımın tersi ile yanağını okşayacaktım ama elime vurmasıyla indirmem bir oldu.

"Makyajım bozulacak Aziz." ufak bir kahkahamı ortaya bıraktığımda avluya yaklaşmamız ve dışarıda bekleyenlerin zılgıtları kulağımı çınlatmaya başladığında Suna'daki gerginlik benim vücuduma geçmişti.

Kalabalığın içine girer girmez Şiyan Ağa'nın önüne ilerlediğimizde elindeki tesbihi bileğine iten adama baktım. Önüne gelir gelmez elin eğildiğimde çeneme bastırıp daha sonrada elini alnıma bastırdım.

BERDELWhere stories live. Discover now