6.Bölüm-Sonun Başlangıcı.

9.6K 627 86
                                    

                 

Biliyorum biraz erken ama #TeamAdrian mı yoksa #TeamAndreas mı?:D

-

Adrian'ın son cümlesini söyleyip çıkıp gitmesinin üzerinden tamı tamına 72 dakika geçmişti. 72 dakikadır sakinleşmek ve söylediklerini düşünmek adına elle tutulabilir bir çaba harcasam da tek vardığım sonuç ; o bebeğin Adrian oluşuydu.  Kapımın alacaklı gibi çalınmasıyla üzerimi düzelttim ve ''Gir.''dedim, Adrian siyah deri bir pantolon ve üzerine bordo V yakalı bir tişört giyinmişti. Kuzguni siyahlıkta ki saçlarının asi tutamları her zaman ki gibi pamuksu beyazlıkta ki yüzüne düşmüştü.  Bu şehirde genetikleri dışında tek bronz tenli bendim, resmen 'ben yabancıyım' diye bağırıyordum.

''Andromeda'nın Sarayı'na gideceğiz. Hazır mısın?''diye sorduğunda kafamla onayladım ve yatağın ucuna oturdum.

''Bana bilgi vermelisin ki yabancı olduğum anlaşılmasın.''dediğimde yanıma oturdu, derin bir nefes aldı. Gergin olduğu belliydi, yakalanırsak sonuçları ben bile düşünmek istemiyordum.

''Andromeda 24 yaşında, Kral Fernando'nun kuzeni. Kraliçe Judith ve Kral Alfred'in tek kızı. Halk onu acımasızlığı ve güzelliğiyle tanıyor.''dedikten sonra yataktan kalktı ve üzerimdekileri süzdü. Fazla dikkat çekmemesi adına, siyah uzun bir elbise giyinmiştim.

''Çıkart, bunlar olmaz.''dediğinde homurdandım.

''Neden?''

''Kot pantolon ve beyaz tişört veriyorum eğer dövüşmek zorunda kalırsak elbiseyle rahat edemezsin.''dediğinde kafamla onayladım.

''5 dakika sonra kapıda ol.''dedikten sonra odadan ayrıldı. Kot pantolonu ve V yakalı beyaz tişörtü giyindim, bronz tenimde beyaz tişört parlıyordu resmen. Saçlarımı yukarıdan topladıktan sonra kirpiklerime rimel sürüp çıktım.

''4 dakika 39 saniye, bu da iyi.''dedi ve ilerlemeye başladı. İnsanların olduğu bölüme geldiğimizde bana kolunu gösterdi, koluna girdikten sonra birlikte arabaya doğru ilerledik. Bu sefer arabayı Adrian değil , adamlarından biri kullanacaktı. Arka koltuğa yerleştiğimizde Adrian, ön tarafla bağlantının kesilmesi için arada ki filtreli camı kapattı.

Kafamı cama yasladıktan sonra Adrian'a doğru baktım, gözlerini kapatmıştı. Yeşil gözlerinin güneşte alacağı rengi düşünmeden edemedim acaba aydınlıkta, karanlık gibi yakışır mıydı ona?

''Bakışlarını üzerimde hissedebiliyorum.''diye mırıldanınca kafamı hemen dışarıya doğru çevirdim. Utancımdan kıpkırmızı kesilmiş tenimin soğuması adına camı açtım.Esen soğuk rüzgârlar arabanın içine hakim olurken, Hindistan cevizli şampuanımın kokusu tüm arabayı sarmıştı.

Trafik yüzünden araba fazlasıyla yavaşlamıştı bende şehri iyice incelemeye fırsat bulmuştum. İnsanların çoğunun ten rengi süt beyazıydı, bazılarına yakışırken bazılarında kusur gibi duruyordu. Genel olarak herkeste en azından bir tane dövme vardı, şanslıydım ki bu şehre uyum sağlayan tek yanım benim de dövmemin olmasıydı. Leğen kemiğimin üstünde Anka Kuşu'nun dövmesi vardı. Neden yaptırdığımı bilmiyordum sadece istemiş ve yaptırmıştım, benim için bir anlamı da yoktu.

Karşı kaldırımda yürüyen, siyah kapşonlu adamı görünce tüm dikkatimi ona verdim. İçimden bir his bu adamı tanıdığımı söylüyordu, hem de fazlasıyla yakından. Adam karşıya geçmek için harekete geçtiğinde , kapşonunu geriye doğru atmak adına güçlü denilebilecek bir şekilde rüzgâr estirdim. Adam, esen rüzgârlara inat kapşonunu parmaklarıyla sıkıca kavramıştı. Kafasını kaldırıp bana doğru baktı, gözlerimiz buluştuğunda içimde tarif edemeyeceğim milyonlarca duygu bir anda ortaya çıktı.

Gecenin SenfonisiWhere stories live. Discover now