7.Bölüm-Kraliçe.

9.1K 616 18
                                    

                 

Arkadaşlar, hatırlama olaylarında uzatmak istemedim çünkü ileride çok daha büyük olaylar olacak bu yüzden bu bölümde tüm geçmişe yer verdim. Bölümün kısalığının farkındayım, sebebi geçiş bölümü olması. Asıl olaylar bu bölümden sonra başlayacak.

-

Yalanlar üzerine kurulmuş bir hayatın ortasındaydım, gerçekleri en acı yolla öğrenmiştim. Kalbim, öğrendiğim şeyler doğrultusunda fazlasıyla kırılsa da gözlerimden bir damla olsun yaş gelmiyordu. Vücudum hissizleşmeye başlamıştı. Mektupta beni sevdiklerini yazmıştı fakat gerçekten seven insan, karşısındakine yalan söyleyebilir miydi?

Yalandan her zaman nefret etmiştim çünkü karşındakini salak yerine koymaktan başka bir şey değildi, bunu en iyi onlar bilirdi. Beni sevdikleri için mi bana yalan söylemişlerdi?

''Astrid, üzgünüm.''dedi Adrian tok bir sesle birlikte. Neden üzgündü ki? Benim üzülmem gerekirdi ama bende üzülemiyordum. Üzülmek için bir kalbinin olması gerekiyordu, benim kalbim ise az önce parçalara ayrılmıştı.

"Üzülme."dedikten sonra mektubu Adrian'a doğru uzattım.

"Yakar mısın?"dediğimde kafasıyla onayladı. Yeşil gözlerinin içinde , kıvılcımlar dans ediyordu. Kıvılcımlar, yangın boyutuna ulaştığında elimde tuttuğum kâğıtta yanmaya başlamıştı. Kâğıt ne kadar yansa da alevleri asla elime veya parmağıma değmemişti. Sonunda, tamamen kül haline geldiğinde odada ki çöp kutusunun içine atıp banyoya doğru ilerledim, içeriye girip kapıyı kilitledim. Üzerimde ki kıyafetleri çıkarttıktan sonra aynada ki yansımama doğru suratımı buruşturarak baktım.

Yüzümde ki kurumuş kanlar özenle silinmiş olsa bile , hafif bir şekilde belirli oluyorlardı. Son günlerde fazlasıyla zayıf düşmüştüm zaten bir deri bir kemik adı verilen kategoriye giriyordum, şimdiyse kategoride birinciliğe ulaşmıştım. Buradayken zamanın ayrımını yapmak imkânsız gibiydi , beslenme saatlerimi de böylelikle kaçırıyordum. Ayakta durmamı sağlayan tek şey ; kahvelerdi. Yemek yemeye fırsatım olmadığı için arada bir atıştırmalık çerezler ile idare ediyordum.

Ellerimi, kemiklerimin üzerinde dolaştırdım. Çirkin gözüküyordum, hem de fazlasıyla. Dalgalı saçlarım, birbirlerinin içine girmişlerdi. Gözlerimin altı, günlerdir uyumuyormuşum gibi morarmıştı. Ellerim, Anka Kuşu'nun dövmesine doğru ürkekçe gitti. Dövmeyi bana Adrian yapmıştı, sıradan bir dövme değildi. Bizi anlatıyor, bizi simgeliyordu. Tüm bunlara rağmen Adrian, bana o anlamda değer vermediğini iddia ediyordu ve bu fazlasıyla canımı sıkıyordu.

Suyun soğuk tarafını açtım, küvetin dolmasıyla birlikte içine girip suyu kapattım. Başımı, soğuk mermere yaslarken gözlerimi kapattım. Vücudum soğuk suyun etkisiyle titrese de, beni kendime getirebilecek tek şeyin soğuk su olduğunu biliyordum. Sıcak su insana uyku getirirken, soğuk su onun aksine dinç olmamızı sağlıyordu. Titreyen parmaklarımı umursamadan, zihnimi rahatlatmak adına göz kapaklarımda ki karanlığa odaklandım. Hatırlamak istiyordum, tüm geçmişimi.

-

''Vera!''diye bağırdı babam. Sonunda bizi ziyarete gelmişti, kuzguni siyahlıkta ki saçlarımı açtım ve omuzlarımdan aşağıya dökülmesine izin verdim. Geçen gelişinde getirdiği, siyah elbiseyi giyindim. Dudaklarıma, kendi yöntemlerimle yaptığım renklendiriciyi sürdükten sonra heyecanlı bir şekilde odadan çıktım. Annem, benim kadar hazırlanmamıştı. Bana doğru yaklaştı ve alnıma bir öpücük kondurdu.

''Baban sana misafir getirmiş, hadi git ve onları karşıla.''dediğinde onu kafamla onayladım. Babamın gelişi, bizim için kutsal gündü. Onu çok fazla göremediğimiz için özlüyorduk, o geldiğindeyse onu hiç bırakmıyor, öpücüklerimizle boğuyorduk.

Gecenin SenfonisiWhere stories live. Discover now