24.Bölüm-İntikam

4.8K 363 25
                                    

Herkes, yeni bölüm isteyince yarım saat içinde birşeyler yazıp yükledim. Bu hafta on sınava girdim, bu yüzden yb yükleyemedim. Bu, tam bir bölüm değil. İki parta ayırdım, sadece birinci partı. İkincisi de bu hafta içinde gelecek. İyi okumalar!:)

Multimedya Jules

-

Herkesin bakışları, Jules ve Adrian arasında gidip geliyordu. Hiçbir kelime veya cümle, içinde bulunduğum durumu anlatmaya yetmezdi. Bu yüzden tek çareyi, beni kurtarabileceğini umduğum Jules'a yaslanmakta buldum. Adrian'ın nefret dolu bakışları, Jules'un gözlerine odaklanmıştı.

"Gitmek istiyorum."

"Onunla hiçbir yere gitmeyeceksin."diye bağırdı, Adrian.

"Sesini duymak istemiyorum. Lütfen, tüm sesini Destiny'le yapacağın bir sonra ki seksinde kaybet."dediğimde Jules gülümsedi ve neredeyse koşar adımlarla ilerlemeye başladı. Alevler, tam arkamızdan bizi takip ediyordu. Alevlerin arkasında ki kişiyi tahmin etmek pek zor değildi ama şu an, Adrian benim için hiçbir şeydi.

Jules'la birlikte hızlıca göle girdik. Bu sefer denizkızı olmadım fakat bir planı olduğunu düşünerek onu takip etmeye devam ettim. Bacaklarımın arasından akan kan, tuhaf bir şekilde suya karışmamıştı. Jules, beni kuyruğunun üzerine aldıktan sonra yüzmeye devam etti.

-

Nerede olduğumuzu bilmiyordum. Jules'la birlikte uzun bir mesafe kat etmiştik. Sonrasındaysa karaya çıkmıştık, güvenli olduğunu düşünüyordum. Konuşmak istemediğimi anladığı için beni bir süreliğine yalnız bırakmayı teklif etmişti. Düşünmeye ihtiyacım vardı, bu yüzden kabul etmiştim.

Etrafta sadece ağaçlar vardı, hava kararmak üzereydi. Ah, Tanrı aşkına. Bunları düşünerek, kendimi oyalamaya çalışsam da başarısız oluyordum.

İçimde, bir can vardı. Varlığından haberdar olamayacak kadar kötü bir anneydim. Fakat benden daha kötüleri de vardı, babası gibi. Çocuğunun ölümüne sebep olacak kadar kötü bir baba. Üzülemiyordum, hiçbir şey hissedemiyordum.

Ona alışmaya hiç fırsatım olmamıştı. Onu hissedememiştim, şimdi onu nasıl özleyecektim? Tıpkı annesi gibi o da babası tarafından öldürülmüştü.

Benim parçalanmam sorun değildi, toparlanırdım. Belki kanardım, belki de kırıklarla yaşamayı öğrenirdim fakat onun imkânı olmamıştı. Hâlbuki benden çok daha masumdu, benden daha çok yaşamayı hak ediyordu.

Kırıklarım, beni değil de onu öldürmüştü ve şimdi kanım, yaşanan vahşetin siyahlığına karışmıştı. Ağlayamadığım için mutluydum. Umarım, akıtamadığım gözyaşlarım içimde sellere sebep olurdu. Belki ben de selin enkazında can verirdim.

"Ağla."dedi, birkaç metre arkamda oturan Jules.

"Yapamam."

"Kendine işkence ettiğini anlayabiliyorum, peri kızı. Yapma."

"Neden? Hak etmiyor muyum?"diye sordum, titreyen sesimle.

"Senin bir suçun yoktu."

"O dövüşü kabul ettim. Bende bir cinayete yardım ettim."

"Nereden bilecektin?"dedi ve yanıma oturdu. Parmakları, çenemi kavradı ve yüzümü ona doğru çevirdi. Ben bu denli kötüyken, hiçbir şeyi hak etmiyorken, o kadar iyi olmak zorunda mıydı?

"Bilmeliydim."

"Bilemezdin, peri kızı. Tutma kendini, bırak nefretin gözyaşlarında hayat bulsun."

"Bırak, nefretim beni zehirlesin."

"Madem gözyaşlarınla hayat bulmuyor, cümlelerinle hayat bulsun. Gözlerinle hayat bulsun, teninle hayat bulsun. İçinde ki kırık parçaları, onlara karşı silah olarak kullan. Seni kanattıkları yerden onları öldür."

"Neden bırakmıyorsun, neden bana yardım ediyorsun?"

"Çünkü gözlerinin, bu denli boş bakmasını istemiyorum."

"Neden?"diye sordum, inatla. Sesim, ormanın içinde yankılandı.

"Doğaya can veren yeşil ölürse, yaşanabilir mi buralarda?"

"Yaşanamaz mı?"

"Yaşanamaz. Şimdi peri kızı, gözlerinde ki sonbaharı sil ve bana ilkbaharımı geri ver. Sana söz veriyorum, daha fazla parçalanmana izin vermeyeceğim."

"Bunu en son söyleyen kişi, beni parçalara ayırdı."dedim, kahkaha atarak. Kahkaham, gözyaşına dönünce Jules, hiçbir şey demeden bana sarıldı.

"O kırdı ama ben topluyorum. Aramızda ki fark bariz değil mi?"

"Ya topladıktan sonra sende kırarsan?"

"Ben, seni kırmamak için binlerce parçaya ayrılabilirim."dediğinde sadece gülümsedim.

"Geri döneceğiz ve birlikte götlerini tekmeleyeceğiz."

"Sen nasıl döneceksin, deniz adam?"dedim, gülerek.

"Hadi ama, ben sıradan bir deniz erkeği değilim. Karşında ki kişi bir prens."

"Yani?"dedim, tek kaşımı kaldırarak.

"İstediğim kadar karada yaşayabilirim."

"O zaman geri dönelim ve kırıldığım yerden, öldürelim."dedim ve ayağa kalkıp, Jules ile yumruğumu tokuşturdum.

"Bu neydi şimdi?"

"Bir tür anlaşma, boşver."dedim gülerek.

Yanıma doğru yaklaştı ve dudaklarımı, dudaklarının arasına alıp küçük bir öpücük kondurdu.

"Peki ya bu anlaşma nasıl?"

"Çok daha güzel,"diye mırıldandım.

Küçük yıldız, alev almıştı ve karanlığın içinde kaybolmuştu. Kırgınlıklarla kuşatılmış bir gezegene çarptıktan sonra parçalarına ayrılmıştı. Her bir parçası, bu hâle gelmesine sebep olanın tenini kanatacaktı.

Gecenin SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin