26.Bölüm-Hain

4.5K 329 32
                                    


Bu, sadece bir geçiş bölümüdür. Bundan sonra iki bölüm daha olacak ve kitap final verecektir. Hepinize iyi okumalar.:)

Not: İsterseniz facebook grubumuza katılabilirsiniz, tanışmış oluruz. Grubun adı : Standros Kaleminden/Wattpad

instagram:sstandros

ask.fm:standros

-


Tüm yaşananlar, baştan sona yanlıştı. Geriye, tek bir doğru bile kalmamıştı.

Jules, destek olurcasına kolumu sıvazladı. Bir an kalbimi sıvazlamasını dilesem de söyleyemedim. İlk defa bitmemiştik fakat içimden bir ses, bunun son olduğunu haykırıyordu. Yokluğunun verdiği acı, ciğerlerimi doldurmuştu ve ben, nefes alamıyordum.

''Onun peşinden git, peri kızı. Keşkelerle hayatını harcama.''dedi, Jules.

''Peki ya sen? Benimle gelir misin?''

''Çok isterdim ama gelemem. Sorumluluğunu yüklendiğim bir halkım var, bu kadar uzağa gidemem.''dedi ve bana sarıldı.

''Sana karşı bencillik yapıyorum.''diye fısıldadım, kulağına doğru.

'Hayır, peri kızı. Beni sevebileceğine veya sevdiğine inandırdıktan sonra böyle bir şey yapsaydın, bencillik olurdu. Ben, ikilemlerini kabul ederek yanında oldum.''dedi, gülümseyerek. Tuhaftı, kırılmış gibi bir hali yoktu. Hatta üzülmemişti.

''Onu bulacağım.''dedikten sonra odama doğru koşar adımlarla ilerledim. Silahlarımı alacak ve buradan gidecektim. Adrian'ın hangi yönden gideceğini bildiğim için onu bulmakta zorluk çekmeyeceğime inanıyordum.

Yaptığım şeye, yüzsüzlük diyen kişiler olabilirdi ama değildi.

Çünkü bir kadın, bir adamı sevdiğinde tüm kalbini, ona adardı. O kadar güzel severdi ki kadınlar, kalbine adamdan başkasının sığabileceği kadar bir boşluk bile bırakmazdı. Tüm kalbini, adamla doldururdu. Ruhunu, adama adardı ve tüm güzel cümleleri, bir adamın kalbine harcardı.

Adrian Castelain, beni kırmıştı. Fakat beni onarabilecek tek kişi de oydu. Nasıl ki Tanrı, hem yaşam verip hem öldürebiliyordu. O da benim, kalbimin Tanrısıydı. Hem kırıp, hem onarıyordu.

-

Eşyalarımı hazırlamıştım, Jules ile birlikte aşağıya indik. Tuhaf bir şekilde ışıklar yanmıyordu ki bu, birazda olsa ürpermeme sebep oluyordu. Jules'un koluna girdim ve korkumu bastırırcasına, sert kaslarını sıktım.

''Burada elektriklerin kesilmesine imkan yok, bir şeyler ters gidiyor.''dedi, Jules. Onu onaylayacak şekilde kafamı salladım ve elimde ki bıçağı, sıkıca kavradım.

Kırmızı bir sıvı tavandan, elime doğru düşmüştü. İrileşen gözlerimle birlikte kan olduğunu tahmin ettiğim sıvıya, şaşkın bir şekilde baktım. Jules, bizi hızlı bir şekilde geriye doğru çektiğinde hemen arkamızdan bir ceset, yere düştü. Tüm vücudu, ipler ile sarılarak öldürülmüş cesede doğru baktım. Ah, tanrı aşkına!

O, Damien'dı.

Tam bağırmak üzereyken bir el, dudaklarımın üzerine kapandı. Jules  beni, kendine doğru çekti ve duvara yasladı.

''Bağırma, katil kimse üzerimize çekersin.''

Gözlerimden aşağıya yaşlar süzülürken, midemden yükselen bir sıvı, boğazımı tırmalamaya başladı. Hızlı bir şekilde koridorun sonuna doğru ilerledim ve tüm yediklerimi, zemine kustum. Ah, bu hain her kimse tüm olacakları planlamış olmalıydı. Kahretsin, Damien ölmüştü! Hemde vücuduna ipler sarılarak.

Jules ile birlikte koşar adımlarla, diğerlerini bulmak için aşağıya indik. Gözyaşlarım, görüş alanımı daraltıyordu. Sikeyim, cesaretli olmam gerekiyordu fakat Damien'ın o halini gördükten sonra pekte mümkün olmamıştı. Su elementi için yapılan odanın kapısı, sonuna kadar açıktı. İçeride Andreas olmalıydı. Oraya bakmam mümkün değildi, bu yüzden fısıltıyla Andreas'ın adını söyledim.

Andreas, Lena ve koruyucu hemen önümüzde bittiler. Hepsinin kollarında kesikler vardı, mükemmel!

''O hâlâ dışarıda. Koruyucu sayesinde Lena'da içeriye girebildi. Sende girmelisin Astrid.''dedi,Andreas.

''Hayır, bunu yapan kişiyi bulacağım.''dedim, kararlı bir şekilde.

Andreas, beni tanıdığı için daha fazla ısrar etmedi. Jules ile birlikte ilerlemeye devam ettik. Sağ taraftan kısık nefes alma sesleri geliyordu, dövüş odasına koşar adımlarla girdim ve sesin kaynağını aradım. Nina, merdivenlerin alt kısmında yaralı bir şekilde bekliyordu.

''Nina, iyi misin? Bana tutun, buradan çıkacağız.''dediğimde ürkek bir şekilde bana baktı. Ardından dudaklarını aralayıp, o iğrenç görüntüyü gözlerime sundu. Tanrı aşkına, dili kesilmişti!

Nina, hızlı bir şekilde arkamı işaret ettiğinde dönüp bakmaya fırsat bulamadan yerde buldum kendimi. Kafama taş ağırlığında ki bir cisimle vurulmuştu, beynimin zonkladığına yemin edebilirdim. Kararan görüş alanım, sadece iki kişiyi görmeme yetecek kadar aydınlıktı.

Jules ve Koruyucu.

Gecenin SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin