11.Bölüm-Ateşten Buza

7.3K 503 44
                                    

Arkadaşlar benim oyuncularım belli fakat istediğiniz kişiyi kafanızda canlandırarak okuyabilirsiniz, Multimedya Adrian.

Son olarak içiniz rahat olsun daha fazla karanlık/aydınlık karışmasından doğan bir çocuk yok. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin, iyi okumalar.

-

Yattığım yer kesinlikle rahatsız ediciydi, sırtımı esir almış bir acı içimde cirit atıyordu. En son hatırladığım alevlerin esir aldığı bir Adrian'dı ve bana son söylediği, kalbimin buz tutmasını sağlayan sözleriydi. Ondan nefret etmeliydim ama edemiyordum. İçimde ki her bir hücre onu seviyorken, ben nasıl ondan nefret edebilirdim ki? Ne zaman büyümüştü sevgimin boyutu? Kesinlikle bir fikrim yoktu. Ona aşıktım, karanlıkta zümrüt gibi parlayan gözlerine, sert mizacına, buzdan kalbine, şehvetin ana maddesi olan dudaklarına, karanlık ruhuna ve parmaklarının ucunda ki yangına. Herşeyine aşıktım, ona aşık olmak nefes almak gibiydi, onu unutacağım tek günün öldüğüm gün olacağını biliyordum. Fakat bir karar almıştım artık onu istediğimi en azından ona belli etmeyecektim, kalbim adının ritmiyle atarken düşüncelerimi başka şeylere yöneltecektim.

Zorlukla gözlerimi açıp etrafa baktım, Adrian beni babasının yatağına yatırmıştı. Hafif bir şekilde doğrulup üzerime baktım. Nereden bulduğunu bilmiyordum fakat Adrian uzun kollu, bebek yakalı bir kazağın altına siyah bir tayt giyindirmişti. Yattığım yataktan kalkıp etrafa göz gezdirdim, havaya rutubetin kokusu hakim olmuştu. Duvarda ki resme doğru ilerledim, bir kadın vardı. Kuzguni siyahlıkta saçları, tıpkı Adrian'ın gözleri gibi yeşil gözleri vardı. Günaha davet olabilecek kırmızılıkta ki dolgun dudakları, mutlu bir şekilde tebessüm ediyordu. Yeşil gözlerinin etrafı kısılmıştı, mutlu gözüküyordu. Bu kadın Destiny olmalıydı.

Kapıya doğru ilerledim, Adrian ve Robert yoktu. Düşüncelerim fazlasıyla olumsuz yöndeydi, ürkek adımlarla bahçeye doğru çıktım. Yerde yatan bedene doğru baktığımda dudaklarımın arasından tiz bir çığlık yükseldi, bu nasıl olmuştu? Adrian, çığlığımı duyar duymaz bana doğru geldi. Beni kollarının arasına alıp, saçlarımı okşamaya başladı. Geçirdiğim şok karşısında titreyen bedenim ve irileşen gözlerimle Robert'ın ölü vücuduna doğru bakıyordum. Gözlerimden bir damla yaş süzüldü, onu sevmiştim.

''Ne oldu?''diye sordum kollarımı beline dolarken.

''Bilmiyorum birden bayıldı, onu uyandırmaya çalıştım ama beceremedim. Ağzından akan kanlar eşliğinde, can verdi.''dediğinde ondan ayrılıp, gözlerine doğru baktım. Sesi de gözleri kadar düzdü, bu hali artık canımı sıkmaya başlamıştı.

''O senin baban! Sen ne zaman bu kadar ruhsuz biri oldun Adrian? Hiç bir şeyi hissedemiyorsun, senin için parçalananlar bile umurunda değil.''dedikten sonra buğulanan gözlerimle birlikte koşar adımlarla eve girdim. Odanın kapısını kilitledikten sonra hıçkırıklarımla ağlamaya başladım. Bedenimde ki dinçliğin aksine ruhum yorulmuştu. Ruhu , bedeninden ayrılmış kişiler gibi davranıyordu. Ölüme bile soğukkanlı bir tepki veriyor, kimseyi umursamıyordu. Ben onun için en ufak parçama kadar ayrılmıştım, onun için yanmayı göze almıştım. O da kırılan kalbimin üzerine basarak, gitti.

Bacaklarımı, yüzüme kadar çektim. Kollarımı bacaklarıma doladım ve bir süre boyunca bu şekilde durmaya devam ettim. Kimsesiz hissediyordum, sevgisine değmeyecek kadar kötü biri miydim? Kim onu, benim sevdiğim kadar sevebilirdi ki? Kim benim ona baktığımda gördüklerimi, görebilirdi? Kim kendisini asla sevmeyecek biri için yıllarını verirdi? Keşke ailem beni hiç dünyaya getirmeseydi , hissettiğim acı ciğerlerimi yakacak cinstendi. Kapımın tıklatılmasıyla birlikte son sesimle bağırdım.

Gecenin SenfonisiWhere stories live. Discover now