A.A.D 24

2.1K 342 598
                                    

Beste Dinçsoy'un hikayesini okumak isteyen herkesi Suskun adlı çalışmama bekliyorum. Meslek lisesinde geçen bir hikaye. Burada çok merak edildiği için onu da yazmaya karar verdim ve yazmaya başladım. Hatta en kısa sürede yeni bölüm atacağım. İyi okumalar.

mellifluousgirl3 ve seymakilnc_ bu bölüm sizlerin kuzularım.

Babalarını Fransa'ya göndermelerinin üzerinden sadece bir kaç saat geçmişti. Beste ağlaya ağlaya uyuyakalmış, Ayhan Mete ikizine sarılarak sakinleşmesini sağlamış, Aydın Alparslan annesinin kolunun altına girerek duvarı seyrediyordu. "Çok ağladı," dedi Beste için, "Babamı çok özleyecek..."

"Bizim gibi," dedi Ayhan Mete ve ikizinin saçlarını öptü. "Evet, hepimiz gibi çocuklarım. Ama biliyorsunuz ki, babalar çalışır ve evlerine para getirir. Babaların bu dünyadaki en büyük görevi çocuklarının mutluluğunu istemek, onlara hem sevgisini vermek, hem de ihtiyaçlarını gidermek için para kazanmak. Büyüyünce sizler de evleneceksiniz, sizlerin de çocukları olacak. O zaman babanızı çok iyi anlayacaksınız. Hem biz zaten gündüzleri beraberiz, babanız sadece akşamları yanınızda oluyordu..."

"Ama bizimle oyun oynardı," dedi Ayhan Mete sesi titrerken, gözleri dolmuştu. "Ayhan Mete," deyip annesinin kolunun altından çıkıp kardeşine baktı, "Annemiz doğruyu söylüyor. Babam gitti ama gelecek, biliyorsun. Bence Beste daha fazla ağlamasın diye babamın yokluğunu belli etmemeye çalışalım..." İçinde ne fırtınalar kopuyordu ancak, küçük yaşta abi olması onu birden olgunlaştırmıştı. Hepsi üzüntülerini dışarıya rahatça vururken, o yükleri sırtına alıyordu. Bu hep böyle olmuştu, böyle de olacaktı.

Bir hafta boyunca Beste'ye babası gibi davrandı. Sırtına bindirip gezdirmek istediği zaman Mısra kızını tutardı ki, oğlunun sırtı acımasın. Ama kızı da baba yokluğunu hissetmesin. Bu hayatta baba yokluğunu o kadar iyi bilirdi ki, şu an çocuklarını en iyi o anlardı.

Babasının yokluğunu kardeşlerine belli etmemek için iş çıkış saatleri kapının önüne çıkıp içeriye girerek, "Ben geldim," diye seslendi babasının sesine benzetmeye çalışarak. Ayhan Mete bu hallerine gülüyor, Beste babasının kucağına atladığı gibi atlıyordu. "Gri gözlü babam geldi." Beraber yemeklerini yiyorlar ve oyunlar oynuyorlardı. O sırada babaları görüntülü arama yapıyordu, hepsi koltuğa dizilip tabletin karşısında görüntülü sohbet ediyorlardı saatlerce. Hatta bazı zaman konuşmaları duyarken uyuyakalan Beste'yi, kucaklayarak yatak odasına götürüyordu Mısra. Konuşma bitince oğlanlar da yatağa girip uyuyorlardı.

Bir gece çocukları uyuduktan sonra yataktan çıkıp alt kata, mutfağa indi. Kendisine kahve yapıp bahçe kapısındaki koltuğa oturdu. Kocası varken beraber otururlardı ancak, şimdi yalnızdı. Kahvesinden bir kaç yudum almıştı. Hatta resmini çekip Aykut'a göndererek ne kadar çok özlediğini yazmıştı ama Aykut uyuyordu. Duvardaki resimlerine bakıp gülümsediği sırada içeriye Aydın Alparslan girdi. "Anne?" dedi uykulu bir sesle, "Karım?" Kendini tutamayıp gülmeye başladı annesi. Annene bari yapma çocuk, o sizin bütün yüklerinizi alır sırtına.

"Gel annecim," deyip yanına çağırdı, karşısındaki koltuğa oturttu, "Neden uyandın bebeğim?"

"Rüyamda babamı gördüm," gözlerini ovaladı, "Benim yerime geçtin sen artık dedi bana, ben gelmeyeceğim eve artık sen bakacaksın dedi ve gitti..."

"Babanız sizi görmeden durabilir mi oğlum? Kötü bir rüya sadece, kafana takıp üzülme olur mu?" Saçlarını okşadı. "Ama anne gerçek gibiydi."

"Ama çok yoruyorsun oğlum kendini. Kardeşlerine iyilik yapıyorsun ama sen yoruluyorsun."

"Olsun," dedi omuz silkerek, "Onlar mutlu oluyorlar." Ağlamaya başlayınca Mısra kahvesini bırakıp kucağına aldı. "Neden ağlıyorsun annecim?"

ŞEHZADE (Tamamlandı)Where stories live. Discover now