A.A.D 30

2.2K 332 422
                                    


Yine buradan bölüm yazacağım çünkü Mısra ve Aykut'un olduğu bir bölüm gelecek. Biraz güleriz ve anıları yad ederiz. İyi okumalar.

'Yeni bir ateş söndürür başkasının yaktığını. Yeni bir acıyla hafifler eski bir ağrı.' Aylar önce, onun güzel yüzünü daha yeni yeni gördüğüm zamanlarda söylemişti bu sözü bana. O zaman ne demek istediğini anlamamıştım ama şimdi çok iyi anlıyordum. Ben demek ki o zaman da salakmışım. Malmışım hatta. Sürekli ondan bir adım beklerken aslında adımı benim atmam gerekiyormuş. Farkında bile değildim. Şimdi gözlerine baka baka söylediği sözü hatırlayıp gülümsedim. Mümkünmüş gibi daha da fazla sevmek istiyordum onu, daha fazla aşık olmak. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama istiyordum işte. Harbiden tam bir salaktım.

"Niye öyle bakıyorsun?" diye sordu utanarak gözlerini kaçırıp. "Yüzüme baksana," dedim. Üzerimizde benim belime kadar örten, onu boynuna kadar örten pike vardı. Ama bir kaç dakika öncesine kadar işler farklıydı, hatta bir kaç saat öncesine kadar çok çok farklıydı. Nasıl buraya geldik, ben de anlayamadım amk.

"Bade, gözlerime bak," dedim bir kez daha. Utana sıkıla baktı ama üzerime bakıp gözlerini kapattı, gülmeye başladım. "Az önce ya, daha az önce nasıldın, şimdi nasılsın..."

"Bakma öyle sen de. Bir şey mi var yani? Niye bakıyorsun?" Çenesi de açıldı. İyi mi oldu, kötü mü oldu bilmiyorum. "Nasıl bakıyorum ki?" dedim safa yatarak. İşaret parmağıyla gözlerimi gösterdi gözleri hala kapalıyken. "Böyle işte."

"Salak gibi bakıyorum Bade, daha ne istiyorsun bilmiyorum ki." Hoşuma mı gidiyordu alay etmek? Evet, çok hoşuma gidiyordu. Biz erkekler hep mi piçtik? Evet, maalesef böyleydik. Evliliğimizin birinci ayını doldurduğumuz zaman büyük bir beladan kurtulmamızın şerefine yaptığımız kutlama takdire şayandı doğrusu.

"Uykum geldi benim," dedi gözlerini açmadan. "Uyu o zaman."

"Duşa girmemiz lazım."

"Gir o zaman."

"Önce sen gir, ben de sonra gireyim."

"Git gir işte," dedim gülerek. Ne düşündü bilmiyorum ama düşünüp düşünüp, "Yok önce sen gir," dedi. Hala gözleri kapalıydı.

"Şimdi önce ben girersem arkamdan bana bakarsın. Pikeyi üzerine alsam bu sefer de sen çıplak kalacaksın, olmaz. Gözlerim kapalı bak, sen git şimdi banyoya, ben sana bakmıyorum."

"Bak," dedim rahat rahat, "sanki az önce hiçbir şey görmedin. Kocanım ben senin, kocan."

"Aydın Alparslan," dedi yüksek sesle gözlerini açarak. Pikeyi üzerimden atıp ayağa kalktığımda çığlık atıp elleriyle gözlerini kapattı. Ben de kahkaha atarak banyoya girdim. Hem saf, hem salak. Bu saatten sonra neyine utanıyorsun bilmiyorum ki. Yemişim yiyeceğim haltı zaten. Bu saatten sonra benden kurtuluşun var mı? Yok. Daha ne amk?

Duştan çıktığım zaman üzerinde sabahlıkla yüzüme bakmadan banyoya yürümeye başladığında hala gülüyordum. Muradıma ermişim amk, daha da mı gülmeseydim? Üzerimi giyinip mutfağa indim. Karnım acıkmıştı. Dolapta bulduğum kahvaltılıkları çıkartıp ikimize de sandviç hazırladım. Masaya koyarken yine yüzüme bakmadan mutfağa girdi.

"Acıktım," dedim gülmemeye çalışarak, "Sen de acıkmışsındır diye düşünmüştüm."

"Teşekkür ederim." deyip dolaptan içecek çıkarttı. Üzerinde annemin aldığını tahmin ettiğim bir gecelik vardı. Yemek yerken bari bakmayayım diyorum ama tutamıyorum kendimi. İçeceğim bitince kalkıp bardağımı aldı. Tezgaha döndüğü zaman sırtında kırmızı ama çok eski izler fark ettim. O orospunun evladını öldürmem lazımdı benim, neden yapmadım ki? Şimdi sus oğlum, kız yemeğini yesin. Sonra konuş, diye düşünerek sesimi çıkartmadan yemeğe devam ettim. Bitirdiğimizde mutfağı toparladı, odamıza çıktık. Dikkatinizi çekerim, odamız diyorum artık. Onun odası, benim odam değil, odamız.

ŞEHZADE (Tamamlandı)Where stories live. Discover now