✴19✴

11.5K 417 68
                                    

Bölümün kısalığı kesinlikle bütün gün gezip, yılbaşı hediyeleri ile uğraşmamın bir sonucu. Müthiş derecede yorgundum ve sizi bekletmemek için de gece 1'e kadar yazdım. Şu kadarcık şeyi kaç saatte yazdım Allah bilir. Eğer yazabilirsem hafta içi bir bölüm ekleyerek telafi edeceğim ya da diğer bölümün uzun olmasına özen göstereceğim bebeklerim. 

Bölüm Elif için —TrueFalse—. Umarım beğenirsin canııım ^.^

Multimedia'da beceriksizliğimin kanıtı ve çok sevdiğim bir şarkı var. Yorumlarınız o kadar tatlı ki, lütfen devam edin. Öpüyorum hepinizi koskocaman.

✴ 

"Sana bu durumda ben bile yardım edemem. Güzel sıçmışsın cidden."

Dudağımı dişlerimin arasına alıp, kendime işkence yapma işlemime gözlerimi Amber'a çevirdiğim sırada ara verdim ve kollarımı göğsümde bağlayıp arkama yaslandım. Güneş doğmak üzereyken eve gelmiş olmasına ve beni The Walking Dead setindeki zombilerden bir farkımın olmadığı şekilde bulmuş olmasına rağmen, hiçbir işe yaramayan o aptal yorumlarını önüme sunmaya devam ederek onu öldürmemem için içimde tekrarladığım sebepleri de birer birer yok ediyordu. Ki buna rağmen bile son cümlesine de katılmıyor sayılmazdım.

Harry'nin mesajı resmen kafamın içinde kocaman bir patlamaya neden olmuştu. Onun gelip, bizi görmüş olması mı daha kötüydü yoksa aramalarıma cevap vermiyor oluşu mu bilemiyordum. Sanki bir neşter yutmuşum da, boğazımı deşerek geçiyormuş ve oradan da bütün organlarımı parçalıyormuş gibi hissediyordum. 

Elimdeki telefon ile onu bir kez daha aramayı denediğim sırada Amber'ın homurdandığını duydum. 

"Aramak yerine gitmeyi dene bir de."

Telefon birkaç çalıştan sonra tekrar kapandıktan sonra sehpanın üstüne atarak, "Korkuyorum," dedim. "Telefonlarımı açmıyor oluşu benimle konuşmak istemediği anlamına gelir."

Amber gözlerini devirerek, saçlarını geriye attı. "Buralarda harcanıyorsun sen." 

Midemdeki neşter son darbesini de indirdikten sonra nefesimi dışarı verdim ve ağır adımlarla yerimden kalktım. Odama ilerleyip, üstüme kot ve kazak geçirdikten sonra paltomu da alarak tekrar salona döndüm. Amber beni kısaca süzdükten sonra sessizce gülerken ben de botlarımı ayaklarıma geçirdim.

"İyi de çocuk seni görünce arkasına bile bakmadan kaçar ki."

Kapıdan çıkmadan önce Amber'a ters bir bakış attım ve kendimi tenimi ısıran soğuk rüzgarın estiği sokağa bıraktım. Muhtemelen derhal bir taksi bulmazsam soğuktan donacaktım. Paltoma biraz daha sarınıp, aklımda olayları bir kez daha düşünürken sokaktan caddeye indim ve etrafa bakınmaya başladım. En sonunda boş bir taksi bulup, adresi verdiğimde arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Midem bulanıyordu. Her korktuğumda midem bulanırdı ve şuan resmen midemde bir volkan varmış gibi hissediyordum. Az sonra patlayacağını hissediyordum. 

Taksi durduktan ve benim de parayı ödedikten sonra çıktığım sırada gözlerim umutsuzca evin dışını taradı. Perdeler kapalıydı. Bu saatte onu uyandıracağımı düşünerek kapıyı çalmaktan vazgeçsemde, arkama baktığım sırada taksinin çoktan gittiğini ve sessiz sokakta yalnız olduğumu fark ettim. Çalmaktan başka şansım yoktu ki zaten şuan çalmasamda de bir şekilde onunla konuşmam gerekecekti. 

İlerleyip, zile bastığım sırada nefesimi tuttum. Birkaç dakika geçmesine rağmen kapının ardından duymayı beklediğim adım sesleri gelmedi ve orada öylece durmaya devam ettim. Cebimden telefonumu çıkarıp defalarca aradığım isime tıklayıp tekrar şansımı denedim fakat yine sonuç midemin bir kez daha neşterle oyulmasından başka bir şey değildi. Resmen şuan tam da kapıya vura vura kafamı patlatmak istiyordum. Gözlerim yanmaya başladığı sırada ağzımdan kaçmasına engel olamadığım bir hıçkırık sessizliği böldü. 

Into The Green ✴ ║Harry Styles Fan Fiction║Место, где живут истории. Откройте их для себя