✴36✴

6K 491 70
                                    

Beklentilerinizi karşılayan bir bölüm olmadı büyük ihtimalle ama yine de düzeltecek vaktim olmadığından paylaşmak istedim. Bir de kısa bir bilgi vereceğim. Cuma gününden sonra yazlığa gideceğiz ve oraya daha internet bağlatılmadı. En kısa sürede bağlatılmasını umuyorum gerçi. Bu süre içinde kendinize iyi bakın. 

Multimedia kısmını göremeyenler için bölüm şarkısı Birdy-Tee Shirt. Ayrıca multimedia'da Charlotte'ı görebilirsiniz.

Keyifli okumalar, hepinizi öpüyoruum.

 

✴ 

Sanki yolda yürürken aniden bir çukura düşmüşüm de yolumu bulamıyormuşum gibi hissetmeye başlarken gözlerim de kararmıştı. Ayrıca bu öyle bir şeydi ki, yoldan geçen arabaların ve kuşların sesini sanki çok uzaktan duyuyormuşum gibiydi: Her ses boğuktu. O an bayılacağımı sandım ama bayılmadım. Her şeyi bu kadar batırmışken bir de bayılsaydım bu tam bir skandal olurdu zaten. Aldatılan kız olarak eski sevgilisinin kollarında bayılmayı hayal bile edemiyordum. Bu benim için bile fazla bir rezillik olurdu.

Kulaklarıma dolan boğuk seslerin arasından tanıdık sesi duyduğumda gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Atak falan mı geçiriyordum bilmiyordum ama az sonra şuraya yığılsam şaşırmazdım.

“Charlotte!”

Etraf eski film görüntülerinden kurtulmaya başladığında, sesini yavaş yavaş net duymaya da başladım. Fakat arkamı dönmedim. Ben böyle ona arkamı dönükken konuşsaydık da olurdu, yüzüne bakmak istemiyordum.

“Charlotte iyi misin?” diye sorduğunda gülmek istedim. Benim yerimde başka hangi salak buraya gelebilirdi ki de bana iyi misin diye sorabiliyordu? Ben buradan çıkıp hastaneye gitmeyi düşünüyordum, nasıl iyi olabilirdim?

Kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. İyi misin diye sorması benimle alay etmesinden daha kötüydü.

Sanki buraya gelen ben değilmişim, sanki buraya gelmem yetmiyormuş gibi bir de geri dönerken ona yakalananmamışım gibi dümdüz bir ifade ile arkamı döndüm ve gözlerimi suratına çevirmektense boynuna dikerek “İyiyim.” dedim.

Bana bir adım yaklaştı ve bu elimde olmadan ona bakmama neden oldu. Gözlerinin altı hafiften morarmıştı sadece, bunun dışında çok iyi görünüyordu. İçten içe iyi görünmesini istemediğimi fark ettim. Ben dünyam yıkılmış gibi hissederken o nasıl oluyordu da tüm mükemmelliğiyle karşımda durabiliyordu? Ben mi çok abartıyordum yoksa o mu hiçbir şeyi takmıyordu bilemiyordum. Yine de iyi olmasını istemiyordum işte. En azından biraz üzgün taklidi yapabilirdi, biraz.

“Neden geldin?” diye sorarken sesinde şaşkınlık ifadesinin aksine başka bir şey saklıydı fakat şu an bunu anlamayacak kadar kaybolmuş hissediyordum. Buradan hemen gitmem lazımdı. Tanrı aşkına onunla karşılıklı durup konuşamazdım.

Sorduğu sorunun cevabını ben bile bilmiyorken, zihnim ona verebileceğim bir cevabı aramaya başlamıştı.

Gözlerimi yavaşça evin kapısından içeriye diktiğimde şükürler olsun ki kimsenin olmadığını gördüm. En azından salonun görebildiğim belli bir kısmında bir kıza ait eşya falan yoktu. Kafamın içinde “Bu seni neden ilgilendiriyor ki?” sözleri yankılanmaya başladığında belli belirsiz kafamı salladım.

Hiç düşünmeden, dümdüz bir ses ile “Beni bir daha rahatsız etme demeye geldim,” dedim. “Suratını görmek istemiyorum.”

Harry’nin bir an afalladığını düşündüm. Yani cevabım karşısında gözlerini büyütüp, kaşlarını kaldırmasından bahsediyorum. Fakat bunu hayal mi ettim yoksa gerçekten cevabım karşısında en az benim kadar şaşırdı mı bilemiyordum.

Into The Green ✴ ║Harry Styles Fan Fiction║Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin