✴35✴

6.2K 439 108
                                    

Sonunu okuyunca belki bir kez daha sizlerden küfür yiyeceğim ama çılgın olmak bunun bilincindeyken sonunu düzeltmeden paylaşmayı gerektirir şsdkgldşgkö

Sizi seviyorum, bölüm şarkısı The xx-Night Time. Keyifli okumalar!

✴ 

Aşk filmi izlemeyi hep mi seviyordum yoksa özellikle kalbim ağır bir darbe aldığında mı seviyordum, emin değildim. Fakat yine de aşk filmi izlemek güzeldi. Yani en azından kötü sonlarda canım çıkana kadar ağlamamı saymazsak seviyordum. Gerçi ağlamadığım aşk filmine de aşk filmi demiyordum, her neyse. İzlemek güzeldi çünkü izledikten sonra insan hiç öylesine güzel sevileceğini düşünmüyordu ve bir daha ağlıyordu. Bu sefer filme değil, kaderine ağlıyordu muhtemelen. Çünkü duygusal filmlerin yüzde sekseninde erkek mutlaka bir suç işliyordu ve kızın duygularına bir güzel sıçıyordu. Ama mutlaka hatasını da telafi ediyordu, bu bir gerçekti. Örneğin kıza sürprizler yapıyordu, peşini bırakmıyordu. Ya da ne bileyim, kızın karşısına öyle bir vaziyette çıkıyordu ki kız eğer öküz kalbi taşımıyorsa onu affetmek zorunda kalıyordu. Bir de güzel bir konuşma yaparsa, tadından yenmiyordu.

Dedim ya, izlemek güzel oluyordu. İzledikten sonra hayatın gerçekleri her ne kadar suratına hızla çarpan bir kamyon gibi uğrasa da, iki saatliğine kendini başka insanların yerine koyup, onların arasına karışmak güzeldi.

Örneğin Harry uğraşmamıştı bile. O gün gelip, kısa bir süre sonra da gittiği günden beri ne aramıştı ne de mesaj atmıştı. Eve gelmesinden bahsedemiyorum bile.

Üstelik iki hafta olmuştu. Havalar ısınmış, geceleri uykuya dalana kadar yastığı bin sefer soğuk tarafına çevirme dönemi gelmişti. Her ne kadar kalbim Harry’nin de gelmesi için küçük bir çocuk gibi yalvarsa da, mantığım ona muhtemelen bir çağrısından sonra telefonu komple kapatacak kadar sinirliydi. Bense, karşıma gelse ona sadece bakardım. Yapabileceğim bundan ibaretti çünkü. Ona sarılamazdım, ne bileyim iki haftadır tek düşündüğüm buydu belki ama yapamazdım. Açıklamasını dinleyemezdim ya da, onu o kızla gördüğüm andan beri bunu merak etmiyordum; görmem yeterliydi. Onu kovamazdım da, elimde olsa geri kalan hayatımı onunla konuşmadan sadece onu izleyerek geçirebilirdim fakat kovamazdım.

Belki onu dinlemediğim için ben de hatalıydım ama Harry’nin ağzından bir kez daha o kızı duymak bana çok fazla gelirdi. Lanet olası ağzından başka bir kız ile ilgili bir şey duymak yerine kolumu koparıp köpeğin önüne atardım.

Bir daha bir araya gelebilmemiz üç kafalı bir kedinin olması kadar imkânsız geliyordu.

Ve bunu her düşündüğümde, sanki bütün hayatım kâğıt inceliğinde bir buz tabakasının üzerine kurulmuş da şimdi o buz çatlamaya başlamış, beni altındaki buzlu karanlığa çekmeye hazırlanıyormuş gibi hissediyordum.

İki haftadır hayatımda tek değişen şey, yeni bir kafede işe başlamamdı. Her gün öğleden sonra gidip, akşamüstü çıkıyordum fakat parası iyiydi. Gerçi işe para kazanmak için mi gidiyordum yoksa sadece Harry’den sonra da hayatımın devam ettiğini kendime kanıtlamak için mi gidiyordum emin değildim.

Arada onun da neler yaptığını merak ediyordum, ama kısa bir süre sonra o da geçiyordu.

Tek korktuğum şey, zaman geçtikçe suratını unutacak olma düşüncesiydi. Birlikte fotoğrafımız yoktu ve hayır, sosyal ağ hesaplarına girme cesaretini de sanırım asla gösteremeyecektim. Ben ya gerçekten geri zekâlıydım ya da kendime acı çektirme düşüncesi cazip geliyordu.

Amber sanki düşüncelerimi okuyabiliyormuş gibi “Charlotte sen geri zekâlısın.” dediğinde farkında olmadan önümdeki televizyona moron gibi baktığımı fark edip, duruşumu düzelttim ve Amber’a kısa bir bakış atıp tekrar kafamı çevirdim. O da bana bakmıyordu, muhtemelen geri zekâlı olduğumu falan bir hatırlatmak istemişti sadece.

Into The Green ✴ ║Harry Styles Fan Fiction║Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin