✴25✴

11.8K 381 71
                                    

Burayı fazla uzatmadan, bölümü paylaştıktan sonra utançtan yerin dibine gireceğim. Bölüm cinsellik içeriyor. Multimedia'da Harry ve şiddetle dinlemenizi önerdiğim bölüm şarkısı var. Bol bol yorum ve oy istiyoruuuuum.

Ayrıca bölüm, kıvırcığım için. 

Keyifli okumalar❤

Duyduklarım bir ateş topu gibi kulaklarıma saplanıp, beni yakmaya başladığında Harry bütün dikkati ile bana bakarken dudaklarımı dişlerim ile kemirmemek için kendimi zor tuttum. Yeşil irisler suratıma öyle normal bakıyordu ki, bir an söylediklerinin kendi hayal dünyamda söylenmiş olduğunu sandım. Kafamın içindeki sürüngenler beyin nöronlarımı yemiş gibi hissediyordum. Bir cevap vermek istiyordum fakat, ağzımı açabilmeyi bırakın ondan önce verebilecek bir cevabımın olması gerekiyordu. Belki de ben söylediklerini çok başka bir anlamda düşünüyordum. 

Harry bir süre daha suratımı süzdükten sonra, bariz bir şekilde değişen suratıyla gülümsemeye çalıştı. 

"Neyse, kahve ister misin?"

Sözleriyle birlikte kendimi güvende hissetmeme neden olan sıcaklığını da alarak üstümden kalktığında, vücuduma batırılan bıçak hissinden kurtulmaya çalışıp kısaca, "Hayır." dedim. Arkasını dönerek gitmeye başladığında, kısa bir süre kafasını çevirip bana baktı fakat bir şey demeden odadan çıkıp gitti. Orada öylece durup, sanki göğüs kafesimin üstüne kocaman bir gardırop indirmişler gibi durmaktansa ayağa kalkıp yanına gitmeye karar verdim. Kendimi, bir şeyin olmadığına, her şeyin normal olduğuna inandırmaya çalışsam da az önce olan şeye ve Harry'nin tavrına bir anlam veremiyordum. O söz kaç farklı anlamda söylenebilirdi ki zaten Tanrı aşkına? 

Dudaklarımı kemire kemire, dağınık saçlar ile mutfağa girdiğimde, Harry'nin kırışmış alnının altında çatılan kaşları ile, önündeki fincana kahve doldurduğunu gördüm. Dudaklarını bir kez dili ile ıslatıp, suyun kaynamasını beklerken dalgın dalgın pencereden dışarıya baktı. Onun bu hali gittikçe canımı sıkmaya başladığında, daha fazla beklemeden yavaş adımlarla yanına ulaştım. Çıplak sırtı, bütün güzelliği ile karşımdaydı. Hâlâ camdan dışarıya bakarken benim geldiğimi fark etmemiş olacak ki, yavaşça elimi sırtına koyduğumda irkildi. Arkasını dönmek yerine, kafasını hafifçe yan çevirip bana baktı ve daha sonra tekrar eski haline döndü. Bir şey demek istiyordum, yani aslında binlerce şey demek istiyordum fakat sanki kendimi konuşmayı henüz öğrenmemiş bir bebek gibi hissediyordum. Ağzımı açsam, saçmalayacakmışım gibi geliyordu ki zaten bana böyle gelmeyen tek bir an yoktu. 

Suyun kaynadığına dair ses gelmeden hemen önce, Harry'nin sıcak sırtına yumuşak bir öpücük kondurdum ve geri çekilerek onun kahve fincanına sıcak suyu koymasını bekledim. Canımı bir kez daha yakacak, ve hatta bilmem kaç yüzyıla yetecek kadar büyük bir acıyla yanmasına neden olacak şekilde kısaca bana baktıktan sonra fincanını da eline alarak salona ilerlemeye başladı. Ben de onu sessizce takip ettim.

Koltuğa yerleştiğinde, tekrar bana bakmadan televizyonu açmak için uzandı fakat ben kumandayı ondan önce aldığımda, bakışlarını bana çevirmek zorunda kaldı. 

Ne diyeceğimi, onun yeşil bakışları altında saniyelik bir hız ile unuttuğumda, "Şey," dedim. "Bana kızdın mı?"

O an denebilecek, en saçma şeyi söylediğimde yeşil irislerinin üstündeki kaşları bir kez daha çatıldı. "Sana kızgın olduğumu zaten söylemiştim." diyerek geçiştirmeye çalıştığında elimden kumandayı aldı ve televizyonu açtı. 

Into The Green ✴ ║Harry Styles Fan Fiction║Where stories live. Discover now