-4-

2.3K 325 206
                                    

Slyvia'nın tutulduğu yer^

BÖLÜM 4

Seth hayvan formuna dönüşmüş olsun ya da olmasın, bir canavara benzediğini biliyordu.

Açıkta kalan bütün teni ikinci bir deri gibi neredeyse baştan aşağı vahşice öldürdüğü kurtların kanıyla kaplanmıştı, tek gözü günlerdir değiştirmediği kanlı bandajlarla sarılı diğeri ise tehlikeli bir parıltıyla ışıldamaktaydı. Sanki madeni para havuzunda yüzmüş gibi bedeni metalik bir kokuyla harmanlanmış, dışarıdaki fırtınanın taşıdığı saf, biraz da vahşi kaçan karın kokusu üstünden tamamen silmişti.

Bir anda gelişen olaylar karşısında hem şaşkın, hem de kızgındı. İşlerin böyle bir noktaya varabileceğini hiç tahmin etmemişti.

Horus'un Gözü özellikle başlarda ona müthiş bir acı çektirmişti. Bedeni bu yabancı ve inanılmaz bir güce sahip yeni organı kabul etmeye çalışırken Seth gün içinde kaç kere bilincini yitirdiğini hatırlayamıyordu.

Acı tarifsizdi, ölümsüz yaşamında hiç böylesine yoğun, sarsıcı bir acıyla kavrulduğunu anımsamıyordu. Sanki damarlarının içinden kan yerine asit ve lav geçiyordu. Bedenini saran her bir kası, dokuyu ve kemiği eritiyor, onu lime lime ederek bilincini milyonlarca küçük parçaya bölüp yok ediyordu. Bu adeta bir işkenceydi, acının kuvveti yüzünden insani formuna geçebilmesi haftalarını almıştı ve buna rağmen hala kontrolünün ince bir çizgide gidip geldiğini hissedebiliyordu.

Onu nakavt edecek kahrolası acının başlayacağını hissettiren ilk detay, şakağında zonklamaya başlayan yakıcı ağrıydı. Önce ufak bir sızı gibi başlıyordu, sonra giderek büyüyor, şiddetleniyor ve alevleniyordu. Şakağından sonra sanki biri kafatasının arkasından başlayarak rahatsız edici bir böcek misali beyninin içine kadar işliyor, bütün duyularından kastan duvarlarına kadar onu ayakta tutan her şeyi alt üst ederek savunmasız bırakıyordu.

Sonrasında olanlar ise daha da berbattı.

Bilincini ufak ufak yitirmeye başladığı anlarda sanki simsiyah bir kutunun içine bırakılıyordu. Hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey. Hissedebildiği, tadabildiği hatta görebildiği her şey sonsuzluğa doğru uzanan uçsuz bucaksız, siyah, anlamsız bir boşluktan ibaretti.

Ağrının başlayacağını hissettiği an, bu durumdan kurtulabilmek için kendini saklandığı yerin dışına, ormanın bilinmezliğine doğru atmaya başlamıştı. Bununla mücadele etmeyi başaramazsa Göz'ün üstün geleceğini anlamıştı, bedenini kabul etmesi için zorlamaktan başka şansı yoktu. Sonsuza kadar sefil gibi sürünmeye ve saklanmaya devam edemezdi.

Dolayısıyla ormanın içinde geçirdiği süreyle birlikte az da olsa acıyla baş etmeyi öğrenmeye başlamıştı. Acının vuracağını hissettiği an, bedenini dinlendirmek veya köşeye çekilip acının onu yıkmasına izin vermek yerine çevresine odaklanmaya ve avlanmaya çalışıyordu. Sonuçta planının umduğu gibi ilerleyebilmesi için hayatta tutması gereken bir kadın vardı. Kadında diğer her fani gibi açlığa fazla dayanamayacak kadar zayıftı, bünyesi bir tanrının sahip olduğu dirayetin dörtte birini bile taşımıyordu.

Işınlanamayacak kadar zayıf olduğundan ve en yakın kasabaya inebilmek için saatlerce sürecek araba yolculuğunu göze alamayacağından kadını besleyebilmek için avlanmaya başlamıştı. Genellikle başlarda yakaladığı şeyler dağ tavşanları ya da sincaptı. Dizlerini geçen karın içinde onları yakalayabilmek Seth'i epey zorlamıştı, bedeni güçten düştüğü için sarsak ve fazla yavaştı, çoğu zaman eli boş bir şekilde dönmüş ve kadına dolaptaki bayatlamış ya da küflenmeye yüz tutmuş yemeklerden vermişti.

Olimpos'taki AnahtarWhere stories live. Discover now