-25-

1K 154 111
                                    

Beklenen an diyebilir miyiz? Zeus'un geçmişine gidiyoruzzzz!

Bu bölüm için yapacağım bir uyarı var; Çocuk istismarı. Rhea ile Zeus arasında geçiyor, fazla detaylı değil ama bunun yaşadığını ima eden diyaloglar göreceksiniz. Dilerseniz atlayabilirsiniz, diyaloglar italik yazıldı.

İyi okumalar dilerim!

BÖLÜM 25

M.Ö - Titanların Devri

Birinci Kısım

Kronos'un kendi babası Uranüs'ü tahtından indirmesi ve onu hadım ederek, kardeşleriyle birlikte yeni bir devri başlatmalarından bu yana otuz üç yıl geçmişti.

Kronos, eşi aynı zamanda da kardeşi Rhea ile Othyrs Dağı'nda hüküm sürerken, diğer kardeşleri de panteonun belirle yerlerine dağılarak Baş Tanrı'nın Kronos olmasında hem fikir olmuşlardı.

Babası Kronos, zalim bir hükümdardı, annesi Rhea ise en az kocası kadar zalim olmasının yanı sıra kindar bir tanrıçaydı, kendisine yapılan ufacık bir yanlışı dahi asla unutmazdı ve misliyle geri ödetirdi.

Kronos'un korkunç hiddetine ve Rhea'nın yaklaşılmayı imkansız kılan buzdan duvarlarına rağmen, altı çocuk sahibi olmayı başarmaları mucizeydi. Zeus, kardeşleri arasında en genç olandı. Ele avuca sığmayan, hareketli, kuralları umursamayan ve sonunda başını soktuğu belalardan ötürü bolca Kronos ile Rhea'nın cezalarına maruz kalarak, 'renkli' anılarla dolu bir çocukluk geçirmişti.

On üç-on dört yaşlarına vardığında, kafasını kendi ufak dünyasından çıkarmayı ve çevresine daha dikkatli bakmayı, çocukken fark edemediği detaylara dikkat etmeyi öğrenmeye başlamıştı. Kronos ve Rhea'nın her zaman fazla acımasız olduğunu düşünmüştü ancak çevresine gerçekten ilk defa baktığında, gördükleri tabirinin oldukça hafif kalmasına neden olmuştu.

Bulundukları tapınak şeklinde inşaa edilmiş büyük sarayın sütunları, pek çok savaştan çıktığı için çatlaklar ve içlerine işlemiş kan lekeleriyle doluydu. Zeus bazen büyük holde yürürken kanın paslı kokusunu yakalardı, hafifti ama varolan her çatlağa ve deliğe sızdığı için belirgindi.

Hizmetkarların her zaman başı eğik olurdu, boyunlarındaki tasmadan sarkan zincir Kronos ya da Rhea'nın onları kolayca çekiştirebilmesini sağlayan bir aksesuardı.

Sarayda pek çok kişi yaşamasına rağmen, her zaman uğursuz hissettiren bir sessizlik hakim olurdu. Bu sessizlik bazen Kronos'un metresleriyle eğlendiği zaman attığı tok kahkahalarıyla, bazense Rhea'nın yine kızdığı zaman hıncını çıkartmak için zavallı hizmetçilerine saldırdığında yükselen kulak tırmalayıcı çığlıklarla dolardı.

Sarayın duvarlarının dışında da farklı bir manzara yaşandığını söyleyemezdi. Herkes mutsuzdu, halk yoksuluk içindeydi, çoğu kendi pislikleri içinde ölüme mahkum bir yaşam sürmekteydi. Sokak başı yaşanan tecavüzler, ölümün eksik olmadığı kavgalar ve Kronos'un gazabından korktukları için adak olarak sundukları bebek ve çocuk başları da cabasıydı. Sokaklar kanla yıkanıyordu, gökyüzü dahi yerin kirliliğini gösteren kızıl ve siyah yansımalarla kaplıydı. Ne güneş batıyor, ne de ay yükseliyordu.

Diğer kardeşlerininde durumdan rahatsız olduğunun farkındaydı ancak varolan düzeni nasıl değiştirebileceklerini kendisi de dahil olmak üzere kimse bilmiyordu. Kronos kolayca alaşağı indirilebilecek bir düşman değildi, savaş deneyimiyle dolup taşan ve kahrolası zamanı istediği gibi bükebilen çok güçlü bir ölümsüzdü.

Üstelik, Rhea kendi elleriyle Kronos'un gırtlağına bıçak dayamak istese de, isyana kalkıştıkları anda eşinin yanında dururdu. Çok değerli tahtının ellerinin arasından kayıp gitmesine ve öylece kucaklarına düşmesine asla izin vermezdi.

Olimpos'taki AnahtarWhere stories live. Discover now