-12-

2.2K 297 130
                                    

Apollon^

Aaa o da ne yeni bölüm!

BÖLÜM 12

''Apollon!''

Zeus kollarında bilincini yitirmiş Slyvia ile birlikte geniş holden içeri girdi. Apollon'un evi, çoğu tanrınınkiyle neredeyse aynıydı. Açık renk paletine sahip, tapınak gibi inşa edilen evin her yeri yüksek tavana doğru uzanan kalın sütunlarla, kabartmalı zarif desenlerle ve mermerlerle kaplanmıştı. Evin büyüklüğüyle uyuşacak büyüklükteki her boydan ve ebattan saksı kenarlara iliştirilmiş, içleri Zeus'un adını bile bilmediği çeşitli bitkilerle doldurulmuştu.

Köşe başında yanan tütsülere burun kıvırarak holün sonunda, daire şeklinde açılan alanın tam ortasında duran mermer masaya doğru yaklaştı. Yuvarlak alanın tamamı yine sütunlarla çevrelenmişti, pencere ya da ona benzer bir şey yoktu, arkası doğruca Apollon'un yetiştirdiği şifalı bitki bahçesine doğru açılıyordu.

''Apollon!''

Zeus bir kez daha gür sesiyle haykırarak kadını dikkatlice masanın üzerine yatırdı. Slyvia'nın başı yana düştü, zayıf düşen bedeni yeni ağarmaya başlayan yumuşak Güneş ışıklarının altında olduğundan da vahim ve iç parçalayıcı gözüküyordu. Zeus onu kurtarırken bedeninin ne durumda olduğunu az çok seçebilmişti, durumunun öğrendiği bilgilerden de kötü olduğunu anlamasına yetmişti ama şimdi yeterli ışığın altında genç kadını böyle görmek... Zeus dişlerini gıcırdattı.

''APOLLON!''

Kükremesi zemini sarstı, tepesindeki avize yaprak gibi sallanırken gökyüzünde bir uğultu duyuldu. Aniden çıkan rüzgâr kolonların arasından süzülerek Zeus'un saçlarını ve kadının üstündeki battaniyeyi havalandırdı. Slyvia korktuğu gibi ne gürleyen sesine, ne de rüzgâra tepki verdi. Kadının hayat enerjisi öylesine zayıftı ki, onu kaybetmek üzere olduğunu hissedebiliyordu.

Onu bulmuşken bu kadar erken kaybetmeye hazır değildi, Seth'in pençesinden kurtulduktan sonra yaşamayı ziyadesiyle hak ediyordu ve çok gençti, ilk defa görmediği halde, daha hayata yeni başlayan bir faninin gözünün önünde ölmesine şahit olmak onu haddinden fazla rahatsız etmişti.

Apollon yuvarlak odanın tam girişinde, uzun beyaz bir sabahlık ve yine sabahlığıyla uyumlu saten bir pijama altıyla belirdi. Normalde özenle tarayıp şekil verdiği altın sarısı saçları, yataktan yeni kalkmış olduğunu gösteren korkunç bir dağınıklığa sahipti, gözleriyse yine uykusundan yeni uyandığı gösteren bir kızarıklığa ve sululuğa sahipti.

Apollon onu görünce önce duraksadı, neden burada olduğunu anlam veremiyormuş gibi boş gözlerle ona baktı, ardından mermer masanın üzerinde duran Slyvia'yı fark ettiğinde gözlerindeki ifade silinip, şaşkınlıkla irileşti.

''Bu kadın... Bir fani mi?''

''İyileştir onu.'' Zeus sorusunu duymazlıktan gelerek, emrivaki bir sesle hırladı. ''Çok az zamanı kaldı, elini çabuk tut.''

Apollon geniş adımlarla masanın öteki tarafında durdu ve kadını koza gibi sarmış olduğu battaniyenin içinden kolaylıkla çıkardığında uzun bir ıslık çaldı.

''Fena hırpalanmış. Onu nereden buldun?''

Apollon sorusunu sorarken ona bakmadı, dikkatini tamamen Slviya'ya çevirmişti. Neredeyse sarı gibi duran kehribar rengi gözleri itinayla her bir morluğun, çiziğin ve yaranın üstünde gezinirken parmaklarına vardığında kaşları sertçe çatıldı. Zeus da ifadesini taklit etmekten kendini alıkoyamadı, özellikle parmaklarının durumu onu korkunç bir öfkeyle dolduruyordu. Geri dönüp Seth'in kafasını ezmek için duyduğu karanlık arzuyu tarif bile edemezdi.

Olimpos'taki AnahtarWhere stories live. Discover now