-14-

2.5K 323 164
                                    

Bu bölüm neredeyse 5.300 kelime. Normalden daha uzun bir bölüm olduğu için sizden ricam azıcık yorum/eleştiri de bulunmanız. Benim en büyük motivasyon kaynağım sizin geride bıraktığınız yazılar oluyor çünkü.

İyi okumalar dilerim. 

BÖLÜM 14

Slyvia büyülenmiş gibi Zeus'un peşinden yürürken başını hangi yöne çevirmesi gerektiğini şaşırmıştı.

Dehşet içinde geçen günlerinden sonra burası cennetten kopup gelen bir yer gibiydi. Her yer iç ısıtan renklerle döşenmişti, ağırlıklı olarak beyaz, pastel sarı ve turuncu tonlarındaki duvarları süsleyen birçok tablo ve aksesuar mevcuttu. Slyvia özellikle bir tanesinin önünde duraksayarak şaşkın bir yüzle karşısında gördüğü sanat eserini algılamaya çalıştı.

''Bu orijinal mi?''

Zeus omzunun üzerinden sorduğu tabloya bakarak yarım bir gülüşle karşılık verdi.

''Evet.''

''Yani bunu çaldın?''

Zeus tok bir kahkaha attı. Sesi, kaliteli bir şarabın boğazda yarattığı his gibiydi. Sıcak, güçlü ve sarhoş edici. Soğuğun içine işlemiş olduğu kalıntıları eritirken Slyvia bedenin titremesini son anda bastırabildi. Bu adamın yanındayken vücudu ona tepki vermek için hazır bekleyen bir bomba gibiydi, en ufak bir hareketinde ya da sözünde, sanki teni tatlı bir elektrik akımıyla birlikte yeniden hayat buluyordu.

Yaşadıklarından sonra bedeni belki travmayla bu şekilde başa çıkıyordu. Slyvia hala bitmek bilmeyen bir şokun etkisi altında hissediyordu kendini. Bir yanı bütün bunların gerçekten yaşandığının farkındayken, bir yanı hala uzun bir komadan henüz uyanamadığını fısıldıyordu ona. Başka türlü hiç tanımadığı bu adamın yanında nasıl bu kadar güvende ve huzurlu hissedebilirdi ki? Banyoda, en savunmasız halindeyken bile adamın ona istemediği hiçbir şekilde dokunmayacağını ve onu güvende tutacağını hissetmişti.

Zeus'un mitolojideki iflah olmaz ününü düşünürse, almış olduğu riskin ne kadar aptalca olduğunu görebiliyordu. Yeryüzündeki en zekâdan yoksun kişi bile, bu tanrının yanında çıplak kalmayı istemezdi. Zeus mitlerde, her zaman istediğini öyle veya böyle elde eden, çapkın ve durdurulamaz bir tanrı olarak anlatılmıştı. Kimisine göre dünya nüfusunun yarısından ve belki de fazlasından o sorumluydu.

Fakat ona dokunurken, Slyvia bugüne dek tanrı ile ilgilendiği bütün bilgileri sorgulamak zorunda kalmıştı. Zeus ona şehvetle dokunmamıştı, aksine dokunuşları bir kelebeğin kanatlarına zarar vermemeye çalışıyormuş gibi şefkatli diyebileceği kadar nazikti. Genç kadın kimsenin ona daha önce böyle dokunduğunu hatırlamıyordu. Amcasının dahi ona göstermediği bir naziklikte tenindeki kiri ovalarken, bakışları dokunuşunun tam zıddıydı.

Elektriğin hayat verdiği mavi gözler, onu itinayla incelediği sırada Slyvia çıplaklığı konusunda tereddüde düşmüştü. Normalde kasıklarında bulunan keloidleri* yüzünden bedeniyle barışık bir insan sayılmazdı, onları gizlemek onun için nefes almak kadar doğal olduğundan, her daim meraklı gözlere karşı üstünü örten bir kıyafet parçası olurdu.

Hiç cinsel ilişkiye girmemiş olmasının en büyük nedeni de buydu. Sivilce gibi duran ama ucu olmayan, teninden daha pembe ve sert su keseciklerini andıran keloidleri partnerleri gördüğü ilk anda, onunla dahasını yaşamaktan çekiniyordu. Slyvia onları bu konuda suçlayamıyordu.

Keloid: Yaraların iyileşme sürecinde aşırı hücre üretimi sonucunda oluşan aşırı fibröz dokuya "Keloid" adı verilir. Keloid pembe, kırmızı veya ten rengi, düzensiz yumru görünümünde, sert, elastik kıvamlı bir oluşumdur. Göğüs, omuz, sırt, çene, kulaklar ve alt bacaklar keloidin vücutta en sık görüldüğü bölgelerdir.

Olimpos'taki AnahtarTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon