-17-

3.3K 317 177
                                    

Zeus^

BÖLÜM 17

Zeus, peşinde sessizce gelmekte olan Slyvia ile birlikte evinin ikinci katında yer alan salona geçti. Burası diğer beş salonuna kıyasla en ufak olanıydı. Sütun başlıkları, korint stilini gösteren akanthus yapraklarının kabartmalı desenleriyle süslenmişti. Duvarlar kırık beyaz, zemin ise yavruağzı pembesine çalan cilalanmış mermerdendi, Zeus baktığında neredeyse yansımasını net bir şekilde görebiliyordu.

Salonun içine milattan önce toplamış olduğu birkaç tane değerli sanat eseri yerleştirmiş, Fransız zambağı desenleri taşıyan mürdüm rengi iki berjerle yine iki tane de düz, berjerlerden daha koyu renge sahip çift kişilik oturma koltuğunu köşelere iliştirmişti. Tek sayıları pek sevmezdi.

Salonun tepesi kubbe şeklindeydi ve kilise camlarından ilham alınarak renkli mozaik camlarla süslenmişti. İkindi vakti Güneş'i camlara vurduğunda, salonu sıcak bir renk cümbüşüne boğuyor, duvarlardaki beyazlığı kırıyordu. Zeus bu yüzden burada vakit geçirmeyi seviyordu. Salonun ortasındaki ufak süs havuzu, salonun kubbeli tavanı sayesinde içeride huzurlu bir yankı yaratıyor, onu bir süreliğine dışarıdaki dünyadan soyutluyordu.

Göz ucuyla Slyvia'ya baktı. Gece yaşananlardan sonra genç kadının gözüne uyku girmemiş gibi gözüküyordu. Güzel ela gözlerinin altı koyu renk harelerle çevrelenmiş ve şişti. Arada bir ona sorarcasına baktığını sezdiyse de, Slyvia neden o hale gelip, etrafı yıkıp geçtiğini sormamıştı. Genç kadın ona tek bir soru bile yöneltmemişti. Sadece varlığıyla sessizce yanında olduğunu hissettirmişti o kadar ve bu bile, Zeus'un isteyebileceği her şeyden daha fazlasıydı.

İktidarsızlık lanetinden çok daha eski ve köklü olan diğer lanetinden, ya da kendince adlandırdığı sırrından, Hera dışında kimseye bahsetme cüretini gösteremediğinden yaşadığı krizleri çevresindekiler her zamanki öfke patlamalarının bir parçası olduğunu düşünmekten ötesine geçmemişti. Bu durum onun için işleri epey kolaylaştırdıysa da, aynı zamanda hissettiği yalnızlığı körüklüyordu.

Tıpkı taze bir yaranın iyileşmesine izin vermeden sürekli kurcalanması gibi canını yakıyor ve çıkardığı sesleri yalnızca kendisi işiyordu. Kronos'un laneti paylaşamayacağı kadar riskliydi, lanetin nasıl işlediği anlaşıldığı anda onun için her şey biterdi. Herkesin elinde kullanması oldukça basit bir seks objesine dönüşürdü. Cinsel arzuları tatmin etmedikçe lanetin bağından kurtulamadığı içinde, konu ölümsüzler olduğunda bu oyun sonsuza kadar sürebilirdi.

Zeus yükselen mide bulantısını bastırmaya çalıştı.

Slyvia'nın gece yaşananlardan sonra ona karşı biraz daha tedirgin, mesafeli yaklaşmasını hatta fanilerin özünde yatan o amansız merakın bir parçasını görmeyi beklemişti. Fakat Slyvia bunların hiçbirini yapmamıştı, paylaşmak istemediğini sezmesiyle köşesine çekilip, onunla birlikte sessizce sabahın olmasını beklemişti.

''Günaydın küçük kuş.''

Apollon her zamanki görkemliliğiyle sütunların arasından sıyrılıp zarif adımlarla yanlarına doğru süzüldü. Sabah güneşi oğlunu parlayan sarı bir mücevhere çevirmişti, ince ve sık buklelere sahip saçları güneşin özünü taşıyormuş gibi capcanlıydı. Apollon'un güçleri, Ra'nın Güneş'ten aldığı karanlık güçlerden farklıydı. Oğlu şatafatlı görüntüsüne kıyasla sakindi, güçlerini yakıp yıkmak yerine iyileştirmek ve onarmak için kullanıyordu.

Slyvia yorgunluğunu sesine yansıtmayan nazik bir sesle Apollon'a karşılık vererek, tanrının onun için gösterdiği berjerlerden birine oturdu. Apollon yeri süpüren yarı saydam, tarot kartlarını andıran güneş, yıldız ve ay işlemeli sabahlığıyla genç kadının önünde yarım tur dönüp, dikkatlice tepeden tırnağa incelemesini yaptı. İncelemesinin sonunda dikkatini bir şey çekmiş gibi sarı kaşlarından biri hafifçe yukarı kalktıysa da, dile getirmeden Slyvia'nın yanına diz çöktü.

Olimpos'taki AnahtarOnde as histórias ganham vida. Descobre agora