-20-

1.1K 178 134
                                    

Zeus'un Evi^

Bu bölümde artık ufaktan yakınlaşmalara başlıyoruz ;)

Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz çok mutlu olurum, özellikle yorumlarınız benim için inanılmaz birer motivasyon kaynağı oluyor^^

İyi okumalar dilerim.

BÖLÜM 20

''Bana kızgın mısın?''

Amcası ona masanın öbür ucundan bakarken Slyvia anlatınları kendisini dahi şaşırtan bir soğukkanlılıkla karşılaşmıştı.

Kurtarılmasından bu yana kendisinde bir takım değişiklikler olduğunun farkındaydı. Saçlarının ansızın beyazlaması, buz yanığı olmuş parmaklarının kurtarılması bunların en başında geliyordu. Özellikle parmaklarının eski haline dönmesi imkansızken şimdi hepsini kullanabiliyor oluşu... Apollon'un yeteneklerinin de bu konuda etkisi olmuştu elbet, lakin sürecin bu kadar hızlı bir şekilde ilerleyişini Güneş Tanrısı da tuhaf bulmuştu.

Üstelik Apollon hayat enerjisinin değiştiğini, daha olgun ve farklı hissettirdiğini de söylemişti.  Slyvia gerçekle yüzleşmek istemese de, daha fazla duruma karşı kör kalamayacağının da ne yazık ki farkındaydı.

Yüzleştiği onca şeyden sonra normal kavramı onda tamamen değişmişti. Kendini karşılaşabileceği gerçeğe  karşı içten içe hazırlamaya çalışmış olsa da, amcasının anlattıkları hayal gücünün kıyısından dahi geçirebileceği bir şey değildi.

Amcası, japon panteonun baş tanrılarından biri olan Denizlerin ve Fırtınaların Tanrısı Susanoo'ydu. Kardeşinin, kendisinin ise öz babası olan Tsukiyomi'nin, yasağı delmesinden ötürü onu kendi çocuğuymuş gibi sahiplenmiş ve dünyaya sürgün edilmeyi kabul etmişti. Sürgünü diğer herkes gibi yaşamı son bulduğunda, sona erecekti. Oldukça gaddar bir ceza olmasına karşın, asıl cezayı çekmesi gereken kişi bile değildi.

Panteonun en büyük yasağı, insanlarla tanrıların görüşmesiydi. Ay tanrısı olan babası, panteonun yasağını delmekle kalmamış, annesinin dileğini kutsayarak onunla birlikte olmuştu. Amcasının anlattığına göre, babası annesini gerçekten çok sevmişti. Zaten aşkı ve annesine beslediği sevgisi, normalde panteonun kurallarına sıkı sıkıya bağlı olan babasına aşması için güç ve istek vermişti.

''Ben... Bilmiyorum.'' Dedi Slyvia iç çekerek.Ellerini saçlarının arasından geçirdi, düşünceleri karmakarışıktı. Bir yerinden tutup bir araya getirmeye çalıştıkça, yeni bilgiler eklenmeye ve içindeki kaosu büyütmeye devam ediyordu. ''Açıkçası ne hissetmem gerektiği konusunda kafam oldukça karışık. Bütün bunları beni korumak için yaptığını görebiliyorum. O halde, her şey babamın cezasını üstünden almak içindi. Buraya sürgün edilmenin ana sebebi benim.'' Bir sonraki soru, dudaklarından ufak, neredeyse sormaya çekinir bir fısıltı şeklinde çıktı. ''Benden nefret etmedin mi?''

Amcası, panteonun ana üç tanrısından biriydi. Zeus'un yanında kaldığı süre boyunca hayatının ne kadar ihtişamlı olduğunu görmüştü. Gördükleri asıl hayatının ucunu bile kapsamıyordu muhtemelen ama resmin genelini görebilmesinde oldukça yeterli olmuştu. Gerçeklerin ondan gizlenmiş olmasına karşın hala ne hissetmesi gerektiğini bilememesine karşın, amcasını böyle bir yaşamdan alıkoymuş olmak, onu korkunç hissettirmişti.

''Tabi ki hayır!'' Amcası anında ona karşı çıkarak, noodle kasesini ve bira şişesiyle bardakları bir kenara ittirdi ve masanın üzerinden uzanıp iki elini de sıkıca kavradı. ''Senin amcan olmak, başıma gelen en güzel şeylerden biri. Dünyaya sürgün edilmeyi hiçbir zaman ceza olarak görmedim Via.''

Olimpos'taki AnahtarWhere stories live. Discover now