Final .2

1.8K 172 95
                                    

Kaldığım odanın camı küçük ve dıştan demirliydi. Dışarıdan bakınca hapishane camlarını andırsa da içeriye azda olsa ışık giriyordu ve o kadar da küçük değildi. Camdan içeriye girmek için, o demirlerin sökülmesi gerekiyordu ve şu an o, dıştaki demirleri aşmış içeriye giriyordu. Önce uzun bacaklarını uzattı ve camın altında kalan tekli koltuğa bastı sonra belini eğerek bütün bedenini içeriye sokmuştu. Gözleri asla bana değmeden ilerleyip kapıyı kontrol etti. Emin olduktan sonra da içeriden kapıyı kapatıp kilitlemişti. Ve bana döndü. Gözleri bana değdiği anda içimde bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim. Saç diplerimden, parmak uçlarıma kadar bütün bedenimin uyuştuğunu hissediyordum. Biri dokunsa anında yere yığılacak kadar güçsüzdüm. Bir adım atarak aramızdaki üç adımlık mesafeyi iki adıma indirirken ben kendimde olmadığımı biliyordum çünkü nefes almayı unutmuştum, gözlerim onu gördüğünden beri.

Ve o da bunu fark etmişti. Aramızda ki mesafeyi sıfıra indirip elini kaldırarak çenemi tuttu. Baş parmağını alt dudağıma bastırarak dudaklarımın aralanmasını sağlamıştı. Böylece nefes alabilmiştim. Bana dokunmuştu! Gerçekti! Dokunuşları da gerçekti, tıpkı şu an karşımda duran yüzü gibi. Rüya da değildim değil mi? Bu kadar gerçekçi bir rüya olamazdı çünkü.

Benden bağımsız gözlerimden aşağı yaşlar akarken gerçekten ne yapacağımı şaşırdığım, öylece durabildiğim bir andaydım. O gerçekten gelmişti! Şu an gerçekten karşımdaydı. Ne yapmalıydım? Nasıl davranmalıydım? Gerçekten karşısında mantığımın devre dışı kaldığını, sinyallerimin tamamen error verdiğini hissediyordum. Bir şey yapmalıydı, bir şey yapmalıydı ki kendime gelmeliydim.

Kahvelerini bir saniye olsun benimkilerden ayırmadan, aklımdan geçenleri duymuş gibi eli belimi sardı. Ve bende o an bedenimde hissettiğim ufak bir güçle hızla kollarımı boynuna dolamıştım. Haftalardır ihtiyacım olan sadece bu kokuymuş gibi gözyaşlarım boynuna karışırken, kokusunu her zerreme kazımak ister gibi çekiyordum içime. O kadar çok korkuyordum ki bir adım geri çekilsem gidecekmiş, yine onu kaybedeceğim diye. Çok korkuyordum. Ben onu bırakmıştım ama o beni bırakmazdı değil mi? Bunun için her şeyi yapardım. Elimden gelen her şeyi.

Dakikalar boyunca öyle sarılı pozisyonda kalırken ilk geri çekilen o olmuştu. Yüzümü avuçlarının arasına aldığında, titreyen göz kapaklarımı zor tutuyordum. Gözyaşlarım desen, benden izinsiz kendiliğinden akıyordu zaten. Onun kızarmış kahvelerine bakarken aklımda direk olarak o videolar canlanmıştı. Şu bir hafta boyunca benim isteğim dışında çekilip onun canını yakmak adına gönderdiği videolar.

Zorlukla yutkundum ve dudaklarımı araladım. "Özür dilerim." dedim zar zor bir şekilde. İstemsizce gözyaşlarım çoğalmış, kuracağım kelimeler düğüm olmuş boğazıma dizilmişti.

Yüzümü avuçlayan ellerinden birini uzatarak titreyen dudaklarımın üzerine bastırdı. Konuşma mı demek istiyordu? Sesimi duymaya mı katlanamıyordu? Bir an önce hasret kaldığım sesini bana bağışlamalıydı, yoksa ben bu şekilde kafamda türlü türlü şeyler kurmaya devam edecektim.

"Roseanne," demesiyle kahvelerinden ayrılmayan gözlerim iki dudağı arasına düşmüştü. Ve aklımda o fikir canlanmaya başlamıştı çoktan. Onu öpsem ne yapardı? Beni iter miydi, yoksa karşılık mı verirdi? Bunu denemeden bilemezdim fakat bunun için doğru zaman mıydı?

Bakışlarımı zar zor tekrardan gözlerine geri çıkardığımda o hala benim gözlerime bakıyordu. Lütfen biraz daha konuşmaya devam et, biraz daha duyayım ilahi sesini. Bunlar ancak içimden söyleyebiliyordum çünkü gerçekte konuşmaya gücüm yoktu. Bir kelime çıksa dudaklarımdan, gerisini getiremeden düğüm oluyordu boğazım.

"Roseanne iyi misin?" demişti sesine yayılan endişeyle beraber. "Sen iyi misin?"

Ben iyi miydim? Uzun zamandır bu soruyu kendime sormamıştım. Sahiden nasıldım ben?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 09, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Mi Piace il SangueWhere stories live. Discover now