İki saat.
Elimde ki süre sadece iki saatti. Yüz yirmi dakika. Elimde sıkıca tuttuğum telefonum ile birlikte odama girdim hızlıca.
Dolabımın içinden çıkardığım sırt çantasını açtığım gibi birkaç parça kıyafet ve gerekli olacak şeyleri koydum. Mutfaktan aldığım bıçağı bir peçeteye sararak yan gözüne koyduğumda üzerimi giyinmek için dolaba yöneldim tekrardan.
Kaçacaktım. Onunla gitmek gibi bir hataya düşmeyecektim asla. Kim olduğunu bile bilmediğim cani bir varlıktı. Bana ve etrafıma zarar vermekten başka bir faydası dokunmazken asla yanında olamazdım. Bir de beni istediğini söylüyordu. Takıntılı psikopatın tekiydi.
Nereye gideceğimi, ne kadar gideceğimi bilmiyordum. Sadece elimden geldiği kadar uzaklaşacaktım ondan. Tek temennim beni bulmamasıydı.
Son olarak siyah şapka ve siyah maskemi taktığımda ayağıma geçirdiğim siyah botlarım ile evden çıktım. Hazırlanmam yarım saat sürmüştü. Güneş batmaya başlamış, hava kırmızıya dönüktü. Bulduğum ilk bankadan yeteri miktarda para çektikten sonra telefonumu açtım.
Bunun ne kadar etkili olacağını bilmesem de numarasını engelleyip durdurduğum ilk taksiye atlayıp havaalanına gittim.
Hazırlanmadan önce hızla aldığım Amerika uçak bileti ile bu gece gidecektim. O beni bulmadan ben bu ülkeyi terk edecektim. Hala söylediği vakte yarım saat kaldığını gördüğüm gibi telefonumu tamamen kapatarak cebime attım.
Bana hiçbir yerden ulaşmaması gerekiyordu. Elimden ne geliyorsa yapmak zorundaydım. Bana ve etrafıma verdiği zararın haddi yoktu. Bir insanın canına kıymanın telafisi olamazdı.
Havaalanında beklerken sonunda uçağın kalkış saati geldiğinde tüm işlemleri hallederek uçakta ki yerimi aldım. Ondan kaçmak bir çözüm müydü bilmiyorum. Akıllı bir insan gibi düşünemiyordum zaten. Yaşadıklarım fazla gelmişti bana.
On dört numaralı koltuğu aramaya başlarken ilerledim uçağın içinde. Sonunda bulduğumda yan koltukta oturan adama bakmadan yerime geçtim. Tüm kontroller yapıldıktan sonra uçak kalkmıştı.
İçimde ki korku bir nebze azalmış derin bir nefes vermiştim. Etrafıma bakarken koridor tarafından koltuk seçtiğim için pişman olmuştum. Gökyüzünü izlemek rahatlatabilirdi beni.
Hafifçe yan tarafa döndüğümde gözleriyle camdan dışarıya bakan adama odaklandım. Maskesi hala yüzündeydi ve kahverengi saçları gözlerinin üzerine kadar dökülüyordu.
Tanınmamak için bende maske ve şapkamı çıkartmamıştım. Sesimi kalın tutmaya çalışarak hafifçe öksürdüm. "Eğer sizin için de sorun olmayacaksa yer değiştirmemiz mümkün mü acaba?"
Kibarca sorduğum soruya karşı bakışları bana döndü. Gözlerime bakmadan, "Oh, tabiki. Sorun olmaz." dediğinde minnettar şekilde gülümsedim ve koltuktan kalkmasını izleyerek yer değiştirdik.
Derin bir nefes verdiğimde gözlerim camdan dışarıda geziyordu. Bu beni bir nebze olsun rahatlatmıştı.
O sırada elimin üzerinde hissettiğim soğuklukla başımı çevirdim. İnce parmaklarıyla damarlı bir el elimin üzerindeydi. Elinin üzerinde baş parmağının biraz altına gelecek şekilde gözüken R harfinin olduğu bir dövme vardı.
Anlamsız bir şekilde elimi tutması üzerine çekmek için hamle yaptım ama izin vermedi. Gözlerimiz buluşurken yeniden kalbimin korkuyla atmasını sağlayacak o cümleyi kurmuştu.
"Benden kaçabileceğini düşünmen bile komik geliyor Roseanne."
biraz da olsa gerilim olduğunu düşündüğüm için artık bölümleri gece yayımlamaya karar verdim :D
oy ve yorum atmayı unutmayın, bölüm hakkında düşüncelerinizi de yazın ✌🏻💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mi Piace il Sangue
Fanfiction"Kalpteki tüm duyguları teker teker inşa eden şey güvendir Roseanne. Güven yoksa hiçbir şey yoktur." [ Roseanne Park & Jeon Jungkook ] ©leroswia 310720