2.0

2.3K 253 167
                                    

Tek bir kelime bile etmeden ikimizde yarım saatlik yolu gelmiştik. Yine aynı yere, aynı eve. Artık bazı şeyleri kabullenip sineye çekmem gerekiyordu sanırım. Bu ev, bu ülke, Jungkook'un yanı benim kaderim miydi?

Bunları değiştirebilir miydim? Hiçbir fikrim yoktu.

Anahtarla kapıyı açarken ben bir adım arkasındayım ve fazla gergindim. Çünkü barda o adamla karşılaştıran sonra anlayamadığım şekilde çok sinirlenmişti. Birbirlerine iki kelime etmişlerdi ama ondan çok bakışları ile konuşmuş gibiydiler. Aralarında ne geçmiş olabilirdi ki?

Tahminlerime göre eski arkadaşlardı. Jungkook onunla olan resmini bir resim çerçevesinin arasında saklıyordu ama onu sadece görmek bile bu denli sinirlendirebiliyordu. Yıllardır geçmeyen bir sinirse muhakkak önemli bir konu vardı ve sanırım ciddi bir şeydi.

Kapıyı açtığında arkasından içeriye girdim ve kapıyı kapattım. Elinde döndürdüğü anahtarları gelişi güzel bir yere fırlatmıştı. Fırlatmıştı diyorum çünkü attığı yer komidinin üzerindeki porselen süs eşyası olmuştu. Ve kenarı kırılmıştı.

Sinirli olduğunda korkutucu göründüğü de bir gerçekti. Sertçe yutkundum ve ona doğru döndüm. "İyi misin?"

Cevap yoktu, sadece olduğu yerde çatılmış kaşları ve düz ifadesi ile duruyordu. Bu sefer, "Jungkook?" diye seslenmiştim. Belki adını kullanmam bir işe yarar diye ama nafileydi.

"Neden cevap vermiyorsun?" Cevap vermeyen birine neden cevap vermiyorsun diye sorduğunda cevap verir miydi?

Aklıma gelen son şıkkı da kullanıp o da olmazsa pes edecektim. Sabaha kadar burada bekleyemezdim ya. Derin bir nefes daha içime çektim.

"O adam kimdi?" Acı kahveleri tam da tanımladığım gibi bakmıştı bana. Bakışları o kadar sertti ki topuklarımdan yere çivilenmiş gibi hissediyordum. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Merak etmiyorum," dedim. "Gerçekten o adamın kim olduğunu merak etmiyorum."

Bipolar bozukluğu nasıl görülür? Beni izleyerek anlayabilirsiniz.

Yumuşatmam gerekiyordu sanırım. Daha ne kadar bakacaktı bana böyle? Kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyordu ki hiçbir şey yapmamışken. Kolundan tuttum. "Hadi gel şöyle oturalım, biraz sakinleş."

Ben onu çekmeden o beni çekip yanında ki duvarla kendi arasına hapsetmişti. Böyle ani hareketler yapmayı bir an önce bırakmalıydı. Ciddi anlamda nefesimi kesiyordu.

Yüzünde dolanan gözlerim kahvelerine çıkmadan beni daha çok kendi alanına çekmiş bu sefer tutunabileceğim hiçbir dal bırakmamıştı. Yine öpmeye başlamıştı beni. Fakat öyle sertti ki dudaklarımın ezildiğini an be an hissediyordum. Havada asılı kalan ellerim son güçle gömleğine tutundu.

Öpücüğü tamamen kendi yönetiyordu. Karşılık vermeyi bırak, dudaklarımı oynatamıyordum bile. Dişlerini alt dudağıma sertçe geçirdikten sonra dilini işe soktu. Dudaklarımın arasından içeriye gönderdiği dili benimkiyle temas ettiğinde tüm bedenimin titrediğini hissitmiştim. Durmadı, nefes almamıza bile fırsat tanımıyordu.

Kalan tek gücüm gömleğinde asılı kalan ellerimdi. Tüm bedenim duvara yaslıyken onunla aramda olan boşluğu kapattı ve onu hissetmemi sağlayacak şekilde beni duvarla arasına sıkıştırdı. Bedeni bedenime tamamen yaslıydı.

Sinirle öpüyordu beni, bir şeylerin hıncını çıkarmak için. Eğer öyle olmasa bu kadar sert olur muydu?

Nefesim artık bana yeterli gelmezken bedenimde ki tüm gücü kullanarak onu üzerimden ittim. Dudakları benden ayrılırken ikimizde nefes nefeseydik. Aramızda sadece bir santim vardı ve sıkça alıp verdiğimiz nefesler birbirine karışıyordu. Kokularımız birbirini tamamlıyor gibiydi.

Mi Piace il SangueWhere stories live. Discover now