2.3

1.8K 271 232
                                    

Uzun bir bölümle geldim, lütfen oy vermeyi ve satır aralarında yorum bırakmayı unutmayın.
Sınır, +120 oy ve +110 yorum 🤍


Üzerimde büyük bir yük hissediyordum. Sanki bulunduğum odada ki herşey üzerime doğru geliyordu. Tam kapının önünde durmuş bedeni, simsiyah gözleri beni hapsi altına almışken sadece olduğum yerde durabiliyordum. Hareket etmek bir yana şu an elimi kıpırdatma gücünü bulamıyordum kendimde.

Kendi isteğimle onun en nefret ettiği kişinin avuçlarına bırakmıştım kendimi. Basit bir, iki cümleye kanmıştım. Eski hayatıma dönerim sanmıştım. Belki de bunların başıma geleceğinin farkındaydım fakat sadece istemiştim. Yeniden özgürlüğüme kavuşmak. Elime geçen tek şey, kim olduğunu bilmediğim insanların yanı olmuştu.

Bütün bunların bir kabus olmasını dilesem tanrı beni duyar mıydı? Gözlerimi açtığımda yeniden ruhumu huzurla kaplayan o kokuyu duysam. Bana böyle delicesine bakan siyah gözlerden kurtulsam..?

Her istediğinin gerçekleşmediğini biliyorsun Roseanne. Çok iyi biliyorum hemde.

Bedenimde bulduğum son güçle ayaklandım, bir kaç adım atarak karşısına geçmiştim. Bu yüzü sadece Jungkook'un evinde sakladığı fotoğraftan ve bir gün önce barda gördüğümden tanıyordum. Fazlası yoktu.

"Sen beni kandırdın." Buz gibi çıkan sesimden her harfi ok misali savuruyordum yüzüne ama o bundan bir milim bile etkilenmiyordu. Dışarıya karşı görünmez kalkanı var gibiydi.

Dudağının kenarı kıvrıldı. Samimi bir ifade değildi bu, sevmezdim. "Sende buna dünden razıymışsın. Gerçekten beni zorlayacağını düşünmüştüm ama sen daha ilk konuşmadan kendi isteğinle ellerime geldin." Ve kalın bir kahkaha sesi. Çok çirkindi bu ses, çok çıkar doluydu, çok iyilikten yoksundu.

"Beni zorlamadığın için sana kanım ısındı Rosie. Merak etme burada canın hiç yanmayacak." Yine çirkin bir gülüş. Görünüş olarak bir çirkinlik değildi, hissettirdiği şeyler çirkindi. Bu sefer düştüğüm yer beni asla güldürmeyecekti. Vicdanım şimdiden sızlamaya başlamıştı bile.

"Ne istiyorsun?" diye sordum sesimde ki kırıklığı belli etmemeye çalışarak. "Benden ne istiyorsun?"

Kafası ukala bir şekilde yukarıya kalktı. Adem elması göz hizamdaydı. "Senin bana verebileceğin," Siyah gözleri baştan aşağı bedenimi süzdü. İster istemez irkilmiştim. "Hiçbir şey yok." Yine yüzünde samimiyetten yoksun o alaylı gülüş vardı. Bu hareketleri neyi ima ediyordu?

Nefesimi sıkıca verdim. "Konuşalım," diyerek bir adım attım. "Adam akıllı konuşalım."

Yine alayla güldü ve daha tek kelime etmeden arkasını dönerek odadan çıktı. Tam o sırada kapının arkasında beklediğini gördüğüm suratsız Hyunjin'e kaş işareti yapmıştı. İnsanlara lakap takmayı veya bir kalıba sokmayı sevmezdim ama Hyunjin denen o adamın bir kere bile düzgün şekilde konuştuğunu görmemiştim. Tüm bunlar bir kenara bence gülümsemek ne demek onu bile bilmiyordu.

Vante gözden kaybolduğunda Hyunjin tam karşıma geçmiş, "Beni takip et." dedikten sonra arkasını dönmüştü. Ona uyarak arkasından ilerledim. Merdivenlere ulaşmadan sol tarafa doğru döndü ve başka bir odaya açılan kapıyı açtı.

Büyük bir oda bizi karşılamıştı, bana verdikleri oda bile bu odanın çeyreği kadar ederdi. Girişte karşılıklı üçlü koltuklar vardı. Ortasında boyu yere yakın cam sehpa ve üzerini süsleyen bir kaç aksesuar. Gözlerimi odada gezdirdiğimde biraz daha ilerisinde iki kapı vardı. Bir kapı aralık olduğu için yatak odası olduğunu görmüştüm, diğer kapı da yüksek ihtimalle banyoydu.

Mi Piace il SangueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin