1.6

2.5K 327 215
                                    

Eskileri hatırladığım da en çok özlediğim şey anne ve babamla geçirdiğim zamandı. Dokuz yaşına kadar tek çocuk olarak büyümüştüm. Doğum gününden birkaç gün sonra babam bir kardeşim olacağı haberini vermişti bana. Bunu o kadar çok istiyordum ki o gün babamın karşısında mutluluktan ağladığımı bile hatırlıyordum. Sonra beraber yedi ay geçirmiştik. Babamda, bende annemin üstüne tütüyorduk, bir istediğini ikiletmiyor, canı ne çekerse çeksin saniyesinde önüne koyuyorduk. Mutlu bir aile tablosuyduk, görenler hep imrenirdi. Ta ki lanet bir gecede, lanet bir trafik kazası olana kadar. Babamı ve kardeşimi bizden çalana kadar.

Ondan sonra annemle toparlanmamız o kadar zor olmuştu ki. Ama başarmıştık. Kimseye ihtiyaç duymadan birbirimizin elinden sıkıca tutmuş, kalkmıştık büyük acının altından. Annemin mutlu bir yuva kurması için ne kadar tekrar evlenmesi gerektiğini söylesem de bunu asla kabul etmemişti.

Babandan sonra kimseye o gözle bakamam demişti. Öyle imrenmiştim ki ikisinin aşkına. Her zaman babam gibi birine aşık olacağım diyordum kendime. Çünkü bende annem gibiydim, mutlu olurduk tıpkı onlar gibi diye düşünüyordum.

Nereden bilebilirdim ki böyle bir geleceğim olacağını? Bir eve hapsolacağımı. Beni kaçıran adama yelkenlerimi indireceğimi, içimde ona karşı hisler oluşacağını. Tüm bunları nereden bilebilirdim ki?

Kendime kızmak istiyordum, bağırmak ve çağırmak. Bunu nasıl yaparsın demek. Ama ne faydası vardı ki bunları dememin? Kaderimde böyle bir hayat yaşayacağım yazılmışsa kim engel olabilirdi ki buna?

Koca bir hiç kimse.

Kendimi rahatlatmak için her zaman yaptığım gibi suyun altına sokmuştum bedenimi. Başımdan akan su sanki beynimde ki bütün olumsuz düşünceleri de alıp götürüyordu. Öyle olmasa bile, öyle hissettiriyordu işte.

Yirmi dakikanın sonunda musluğu kapatıp üzerime geçirdiğim bornozla çıktım banyodan. Kendi odamda ki dolabımın önüne geçerek öylesine birkaç parça kıyafet aldım elime.

Üzerimi değiştirip saçlarımı kurutmaya başladığımda sadece uçlarını kurutabilmiştim. Kolumda ki sıyrık yavaş yavaş iyileşse de kolumu tamamen kaldıramıyorum ve bu yüzden de saç diplerim hala ıslak kalmıştı.

Aklıma tek gelen kişi Jungkook'tu. Ondan yardım isteyebilir miydim? Yanına gitsem bana yardım ederdi biliyorum ama gitmeli miydim?

Onun adını öğrenmek için ona yakınlaşmamın üzerinden günler geçmişti. O günden sonra pek fazla yüzüne bakamamıştım. Utanmış mıydım bilmiyorum ama ona o kadar yaklaşmak tuhaf hissettirmişti. Dudağımın kenarını öptüğünden beri her gece rüyamda beni dudağımdan  öptüğünü görmeye başlamıştım. Gerçekten kendimde değildim. Biri testereyle kafamı kesseydi keşke.

Prizden kurutma makinesinin fişini çıkartıp ayağa kalktım. Omuzlarından aşağı dökülen nemli saçlarım üzerimde ki tişörtümü ıslatıyordu. Saçlarımı geriye atıp bir yerde topladım ve odadan çıktım.

Önce merdivenlere kadar ilerleyip tuttuğum trabzanlardan aşağı doğru eğildim. Ses gelmeyince odasında olduğunu düşünüp mat siyah kaplamalı kapıya doğru ilerlemeye başlamıştım. Bugün kahvaltıdan sonra onu hiç görmemiştim ve neredeyse aradan üç saat geçmişti.

Kapının önüne geldiğimde kurutma makinesini tek elime alıp kapı koluna uzandım. Ya müsait değilse? Ya yanlış zamanda geldiysem? Dudaklarımı birbirine bastırıp önce kapıya iki kere tıkladım.

İçeriden mırıltılı bir ses duyduğumda kapı kulpunu indirip odaya girmiştim. Kokusu anında burnumdan içeriye girip bedenini etkisi altına alırken onu yatakta uzanır vaziyette bulmuştum.

Mi Piace il SangueWhere stories live. Discover now